Karadayı serbestse diğer askerler neden tutuklu?
.
Hani Balyoz, Ergenekon gibi davalarda “delil olarak öne sürülen iddialar”daki büyük hatalar; tutmayan tarihler-adresler-isimler, tutuklu askerlerden bazılarının o tarihte yurt dışında veya başka yerlerde olduklarının ispatlandığı belgeler, bilirkişi raporları filan göz ardı edilerek insanlara uzun hapis cezaları verildi, ceza almamış olanlar bile cezadan farksız şekilde hapis tutuldu, bunlar biliniyor..
Mesela Balyoz’da; o kadar kapsamlı ve aleni bir darbe hazırlığı provası Kuvvet Komutanları’nın, Genelkurmay Başkanı’nın hiçbir haberi olmadan yapılması imkansız olduğu halde Aytaç Yalman’ın ve Hilmi Özkök’ün hiçbir ilgisi olmadığı empoze edildi, o da biliniyor. Ama..
Bir de 28 Şubat olayındaki benzer tutarsızlıklar var ki hukukun iyice ortadan kalktığını artık görmemek mümkün değil..
KEYFE GÖRE HUKUK..
Bu nasıl bir adalet anlayışıdır ki siz 12 Eylül darbesini yapan ve “bugün olsa yine yapardım” diyerek sorumluluğunu kabul eden Evren’i, Şahinkaya’yı, 27 Nisan muhtırasını veren Büyükanıt’ı olayların dışında tutuyor, bir türlü tarih önünde mahkum edemiyorsunuz..
Diğer yaşlı insanları yıllar boyu hapse atarken, dünya çapında başarı kazanmış bir cerrah olan Haberal’ı (acaba hangi nedenle) hasta olmasına rağmen hapis tutarken, hasta ve yaşlı olanların içerde ölmesini bile konu etmezken bunlara “yaşlı” diyerek bir kenarda bırakıyorsunuz..
Milli Güvenlik Kurulu kararı olarak çıkmış, dönemin Hükümeti’nin imzasını taşıyan 28 Şubat kararları için çok sayıda askeri cezaevine koyuyor ve 7 aydır “suç arayarak” bekletiyorsunuz.. Ve bu kez de o dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’yı “ıslak imzası yok” gibi bir nedenle konu dışına itiveriyorsunuz..
TUTARLILIK NEREDE?
Hukuk keyfe göre değişmeyeceğine göre bu hukuk denen şeyde bir tutarlılık gerekir değil mi? Eğer Karadayı “Sincan’daki tanklara” açıklama getirmişse, 28 Şubat’ın asla bir darbe sayılmayacağını nedenleriyle açıklamışsa.. Batı Çalışma Grubu belgelerinde imzası yok diye serbest bırakılıyorsa..
7 aydır tutuklu olan ve “28 Şubat’la hiçbir ilgim yok, neden ailemden ayrılarak, özgürlüğüm elimden alınarak cezaevine kondum” diyen askerler (ki onların ailelerine Öcalan’ı görmeye gelenler gibi özel araçlar tahsis edilmiyor, şehirler arası yolculukları ceplerinden yaparak yakınlarını bir saat görüyorlarmış) niye içerde? İlker Başbuğ neden “internet sitesi” bahanesiyle aylardır içerde?
“28 Şubat post modern darbe sayılır” diyerek insanları tutuklamışsanız, böyle bir kararın ve o dönemde olanların asıl sorumlusu Genelkurmay Başkanı değil midir? Balyoz’da da öyle değil midir? 12 Eylül’de, 27 Nisan’da öyle değil midir?
DÖNEMİN HÜKÜMETİ NE DEDİ?
Dün Mehmet Y. Yılmaz yazısında çok haklı olarak “Önemli olan konu o dönemin MGK’da nasıl yaşandığıdır” diyerek sormuştu; “Zamanın Başbakanı Necmettin Erbakan ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller o günlerde neler dediler? Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ne demişti? O kararların alınması sürecindeki tutumları neydi? Savcılık istese o günkü MGK tutanakları arasında yer alan bu bilgileri talep edebilirdi, neden etmedi?”
28 Şubat sürecindeki açıklamaları okursanız Erbakan da, Çiller de askerle gayet iyi ilişkiler içinde görünüyor, “Hiçbir sorun olmadığını, herşeyin teamüllere uygun olduğunu, gerekenin yapıldığını, TSK ile gayet iyi anlaştıklarını” söylüyorlar..
GÖZLERİ Mİ BANTLI?
Durum bu iken ve Karadayı bırakılmışken diğer tutukluların neden tutuklu olduğunun açıklaması yapılmalıdır her halde.. Yoksa bu kadar kapsamlı faaliyetlerin tüm Genelkurmay başkanlarından habersizce yapılması açıklama ister.
TSK bu kadar mı başıboştur, ne işle meşguldür acaba o başkanlar, komutanlar? Yoksa gözlerine bant filan mı çekiyorlar?
Milletvekili hemen boşanıyor ama..
Emekli bir “sosyal hizmet uzmanı”nın üzüntüyle yazdığı mektuptan öğreniyoruz..Üç çocuklu ve “koca şiddeti mağduru” bir kadın kocası tarafından ölüm tehditleri aldığı için boşanma davası açmış ve “2 yıldır” kadın sığınma evinde kalıyor.
Çocuklarından, ailesinden, tüm çevresinden 2 yıldır uzakta.. Duruşmalara polis korumasında gidiyor ve “kocasının psikopat olduğunu” anlatmasına rağmen Aralık ayına kadar mahkeme kararı çıkmıyor, son duruşmada ise Mersin’deki mahkeme kocanın lehine karar veriyor, kadın boşanamıyor.
Şimdi kadın artık sığınma evinde de kalmak istemiyor ve “kocası tarafından şiddete uğraya AKP’li kadın milletvekili 2 günde boşanıyor, ben neden 2 yıldır boşanamıyorum. Artık dayanamıyorum, intihar edeceğim” diyormuş.
İşte kadınlar böyle itiliyor çaresizliğe.. Ölüm tehdidi yapan psikopat kocaların hiçbiri tutuklanmıyor. Kadınlara ya koruma verilmiyor veya veriliyorsa bu kez kadın boşanıp kurtulamıyor. Çözüm ya Van Vali Yardımcısı’nın dediği gibi “ölüm haktır, kaçarak kurtulamazsın”ı kabul edip öldürülecek ya da intihar edecek. Her iki durumda yavruları da anasız kalacak.
Yeter artık.. Bu felaketleri kadınlara yaşatan, koca toplumu da 21’inci yüzyılda en ilkel kabilelerde görülmeyecek barbarlıkları izlemek ve katlanmak zorunda bırakan valiliklerden, mahkemelerden bıktık. Milletvekili Fatma Salman’a gösterilen kolaylıklar “şiddete uğrayan tüm kadınlara” gösterilmeli. Mersin’de şiddete uğrayan kadın da çaresiz kalmamalıdır.
Hiçbir “3 çocuk annesi” canından bezdirilmemişse boşanmayı göze almaz, daha ne kadar mücadele edeceğiz bu değişmeyen haksızlıklarla?