‘Herkesin başkanı’ olmak!
.
Müthiş bir film izledim Pazar akşamı, “Kod Adı; Olympus”.. Kuzey Koreli bir terörist grubun Beyaz Saray’a saldırarak ABD Başkanı’nı rehin almalarını ve Başkan’la küçük oğlunun “eski koruması” tarafından kurtarılışını anlatan bir film.
Son derece acımasız terör eylemlerinin gösterildiği (benim de birçok sahnede gözlerimi ve kulaklarımı kapattığım) filmde Koreli terörist başı “ABD’nin tüm ülkelere müdahale ettiğini, kendi siyasetini dayatarak toplumlara acı çektirdiğini” kaçırdıkları Başkan’a söylüyor ki olayın asıl nedeni “ABD’ye yapılacak nükleer füze saldırılarını durdurmak için kurulmuş bir sistemin şifrelerini ele geçirmek” olmasına rağmen sadece bu noktada haklı olduklarını düşünüyor insan. İzlerken “ABD bu filme bile izin vermiş” diye de düşünüyorsunuz, benzeri bizde yapılsa büyük olay çıkar, yasaklanırdı hemen.
Önemli olan ülke, toplum!
Dikkatimi çeken noktalardan biri ABD Başkanı’nın halka mesajlarının, TV konuşmalarının hep “Tanrı hepinizi korusun, Tanrı Amerika Birleşik Devletlerini kutsasın” diye bitmesi.. Gerçekten de ABD başkanları konuşmalarını genelde böyle bitiriyor, yani onlar geçici ama asıl önemli olan “ABD’nin gücünü ve varlığını sürdürebilmesi”. Hemen karşılaştırma yapıyor ve bizde ülke yönetenler için her şeyden önce “kendi güç ve varlıklarını sürdürebilme, her şeyi, her konuşmayı da buna göre ayarlama”nın önemli olduğunu hatırlıyorsunuz. Gelenin bir daha gitmemek hayaliyle geldiğini ve bunun için çalıştığını. Yalnızca “kendisine oy veren ve destekleyenleri halk olarak görüp onlara hizmet” anlayışı olduğunu da..
İmkanı olanlar bu filmi izlesinler, aynı duyguları yaşayacaklarını sanıyorum.
(NOT : Bu arada, ABD Boston’da 3 kişinin öldüğü saldırı sonrası ve hatta Oklahoma’daki hortum felaketinde ölenler için (teşekkürler Selçuk Tınaz) Obama yas ilan ettirdi. Bizde neden Reyhanlı’da hayatını kaybeden insanlarımız için yas ilan edilmedi, hiç değilse TV’lerin üç beş gün eğlence programı yapmaması sağlanmadı sorabilir miyiz? Olay gecesi bile ekranlarda kahkahalar vardı.)
CHP İstanbul’u istiyorsa..
Yıllar oldu, geçen seçim öncesinde de defalarca yazdım, karşılaştığımız basın toplantılarında Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine de birçok kez sordum; Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye geçmesi, bunun için parti yönetiminin açıkça girişimde bulunması gerektiğini, bu konuda neden bir adım atılmadığını.. “Halkın talebi”nin de bu olduğunu.. Nihayet son haberlere göre Sarıgül’ün Eylül ayında CHP’ye geçeceği, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığının daha netlik kazandığı anlaşılıyor.
Alternatifi yok
İddialara göre Kılıçdaroğlu ve Sarıgül bu konuyu konuşmuşlar ve Eylül ayında adaylık açıklanacakmış. CHP “İstanbul’u istiyoruz” diyor. Eğer samimi olarak istiyorlarsa Mustafa Sarıgül’den daha iyi bir seçim olamaz, aslına bakarsanız İstanbul için onun “bir başka alternatifi” bulmak çok zordur.
Bu nedenle Gürsel Tekin’in kendisine Sarıgül konusu sorulduğunda “CHP yakıtı bitenin yakıt alacağı bir ikmal istasyonu değil” benzeri bir tepki göstermesi gereksiz olduğu kadar anlamsızdır, İstanbul için tartışılamayacak ismin Sarıgül olduğunu şüphesiz kendisi de bilmektedir.
Tek tenkit noktası!
Benim Sarıgül ve Şişli Belediyesi’ni eleştirdiğim tek bir konu oldu bugüne kadar; o da insanlara, vatandaşlara yardım ve hizmeti hakkıyla yapmak için hiçbir gayretten kaçınmayan bir belediyenin “hayvan hakları, onların korunması” konusunda aynı gayreti göstermemesi, hatta (bünyesindeki bir veteriner hekimin yanlış kararları ve hayvan düşmanı birkaç ailenin zorlamasıyla) bazı ciddi hatalar yapmış olmasıydı.
Kendisi dışındaki ilçelerde bile insanların zor gününde yanında olabilen, ellerini tutabilen Sarıgül “sokak hayvanlarının korunması için” de daha çok gayret gösterebilirdi ki gelecekte bu hatayı da telafi edip “sokak hayvanlarının özenle yakalanıp kısırlaştırılarak kontrolsüz çoğalmalarının önüne geçilmesi, mevcut hayvanların (hatta Kurban Bayramlarındaki kesimler, Adalar’daki atların, yük hayvanlarının insafsızca kullanımı da dahil) şiddet görmesinin önlenmesi konusunu İstanbul’dan başlayıp Türkiye’ye yayarak yine onun başaracağını ummaya devam ediyorum. Acımasızca ormanlara atılan, yaralanan, açlığa-susuzluğa terk edilen sahipsiz köpekler konusunda gösterdiği ilgi, sokak hayvanları için Şişli Belediyesi’ne yaptırdığı ve sokaklara dağıttığı su kapları bunun işareti sayılabilir.
Güvenli seçim şart!
Şişli Belediye Başkanı bu tek sorun dışında her konuda kusursuz hareket etmiştir ve bu da ona sadece kendi ilçesinde değil, diğer ilçelerde hatta Türkiye’nin her köşesinde gösterilen güven ve sevgiyle ortadadır.
Mustafa Sarıgül CHP’nin İstanbul adayı olursa ve “oyların daha sonra çöplerden toplanmamasını, kutular halinde değiştirilmemesini” sağlayacak güvenli bir seçim yapılırsa bileğinin kolay kolay büküleceğine inanmıyorum ben. Hakkıyla, yıllardır verdiği emeğin, bir siyasetçide olması gereken ama artık sık rastlanmayan “vatandaşa saygının, sevginin, nezaketin” karşılığı olarak seçilecektir, hiç şüphe yok!