Doğru söyleyin, yalana alıştınız mı?
.
Okurlarımadır başlıktaki soru.. Dikkat edin bakın artık “yalanla gerçeği ayırmakta” çok zorlanıyorsunuz.. Biliyorum zira ben bu konuda kendimi iyi yetiştirdim, daha doğrusu öyle çok yalanla karşılaştım ki yetiştirmek zorunda kaldım.. Ayıptır söylemesi adeta turnusol kağıdı gibiyimdir, şıp diye ayırırım yalanı, bakışından,ses tonundan anlarım söyleyeni.. Ben bile zorlanıyorsam, başkaları da aynı durumda diye düşünüyorum.
Mesela; masamın üzerinde kesilmiş bir gazete haberi (hatırladığıma göre Milliyet’ten ) var, en az 10 gündür atamıyorum. Bakıp bakıp düşüncelere dalıyorum ‘gerçek ne’ diye, çok önemli konu çünkü.. Diyor ki; “25 askerin şehit olduğu Afyon’daki cephanelik patlaması davası sanığı Albay Veysel Özbay mahkemede ‘olayın kaza olduğuna inanıyor musunuz’ sorusuna ‘o bende kalsın’ cevabını verdi. Bu sözler üzerine bazı şehit yakınları fenalaştı. Albay Özbay daha sonra ‘7 saattir ifade veriyorum, yorgunluktan sürçülisan ettim. Kaza olduğu açık’ dedi. Bu olay üzerine mahkemeyi Karagöz Hacivat oyununa benzeten şehit yakınları, davanın sivil mahkemede görülmesini istedi. Avukatların reddi hakim talebi reddedildi”..
Hangisi doğru?
Bu nasıl bir dehşet durumdur, 25 şehitin aileleri için.. Ve aslında tüm Türkiye için.. Bir asker 7 saat zorluk karşısında sözlerini karıştıracak kadar yorulmaz, “böyle durumlarda dayanıklı olacak şekilde”, esir alındığında bile yorulup sözünü şaşırmayacak şekilde eğitim almıştır çünkü, dağlarda 15-20 saat terörist kovalıyorlar icabında.. Peki o zaman ne demek istedi “o bende kalsın” sözüyle?
Yani Afyon’daki olay başka bir şeydi de gizlendi, dil onu mu sürçtü? Terör saldırısı mıydı, TSK’nın bir ihmali mi vardı da açıklanmadı? Oyuncak mı 25 can, suçlu varsa cezalandırılmalı değil midir? Aynen Gezi olaylarında hayatını kaybeden gençler konusunda suçlu polislerin cezalanması gerektiği, bunu önlemeye kimsenin hakkı olmadığı gibi?
Polis deyince.. Gezi protestolarında vurulan iki polis için İstanbul Valisi “biri ayağından, diğeri kasığından” vuruldu demişti, ertesi gün Başbakan “biri ayağından, diğeri midesinden” dedi, Hangisi doğru belli değil ama önceki gün öğrendik ki video kayıtlarında “göstericilerin arasına karışan eli silahlı biri” vurmuş. Vali’nin bu yaralama olayını açıkladığı tarih “16 Haziran”.. Üç gencin gösterilerde hayatını kaybetmesinin üzerinden günler geçmiş, tepkiler sürüyor.. Gezi Parkı boşaltılmış, son olaylar sırasında.. Göstericilerin arasına karışan kim, bulunmalı değil mi? Sorular bitmiyor, görüyorsunuz.. Daha çok var.
Camide içki içildi mi, nerede?
AB Bakanı Egemen Bağış, AB elçileriyle Gezi brifingi yapmış. AB ülkeleri ve medyaları “gösteriler sırasındaki şiddeti kınadılar” ya herhalde bu toplantı “gerçekleri anlamaları için” yapılmıştır. Toplantı sonrasında Bağış yaptığı açıklamada “Camide alkollü içecek tüketildiğine dair görüntüler AB elçilerine izletilenler içinde vardı” diyor.. Bunun üzerine gazeteciler büyükelçilere soruyorlar. Birinin cevabı; “Böyle bir görüntü yoktu”, diğerinin cevabı “Teneke kutulu bir fotoğraf vardı”, bir başkası “Camiden görüntüler gösterdiler ama içinde içki içen yoktu”.. Yine dehşet verici bir durum var ortada..
Bağış sıradan vatandaş değil, içerde dışarıda bu ülkeyi temsil eden bir bakan.. Üç büyükelçinin “yoktu” dediği şeye nasıl “vardı” diyebiliyor? Acaba “duyduğuna kolayca inanan kitleleri” inandırma veya “duyan insanların dini duygularını provoke etmek, Gezi eylemcilerini ‘dine inanmıyor’ göstermek” gibi bir niyet mi var? Yok ise neden böyle konuştu? Başbakan’ın da “Cami imamı ‘kesinlikle içilmedi’ dedikten sonra” hala aynı konuyu tekrarlaması “olmayan bir şeyi elbirliğiyle var gibi göstermek” mi, nedir bunlar?
Hemen izletin!
Yapılacak tek şey kalıyor; AB Bakanı Bağış, büyükelçilere gösterdiği ve “var olduğunu” söylediği içki sahnelerini TV’lerden hemen halka da izletsin. Nasılsa hepsi iktidara ait, SHOW TV ile Skytürk de TMSF’ye geçince tamam oldu, nedense tüm devlet kurumları gibi TMSF de iktidar partisinin kurumu halinde, bu kanalları da derhal ortama uydurdular, kadroyu yerleştirdiler. Muhalefet partileri bu “yine eşitliğe tümüyle aykırı, yine beyin yıkama gibi propagandaya müsait ” tabloyla seçime girmeyi kabul ederse zaten kendi kaderlerini yazacaklar demektir.
Başa dönelim, hemen izletsinler cami görüntülerini, elinde “tek bir kola kutusu” olan gençten başka kim ne içmiş? İnsanların can havliyle şiddetten kaçarken o şaşkınlıkla elindeki kutuyu atamaması bile mümkündür ama camide içki içilmediğini herkes söylüyor, içeni göstersinler. Egemen Bağış bir de “Gezi direnişinin aylar, yıllar önce planlandığını” söylemiş, bunu da kanıtlarsa iyi olur. Malum, AKP Ankara Milletvekili Haluk Özdalga da “faiz lobisi ve benzeri komplo teorilerinin somut belgeyle açıklanması gerektiğini” söyledi, bekliyoruz.
NOT: Şimdi SPK “Faiz lobisi” avına çıkmış. 20 Mayıs-19 Haziran arasında yapılan işlemleri inceliyormuş. Ekonomi bilenler buna da gülüyordur herhalde, elbette “dünya çapında yayılmış, ülkeyi sarsan ve tarihte görülmemiş bir olay” ortaya çıkarsa insanların yatırımlarına ona göre işlem yapıp para kaybetmemeye çalışacağı açık değil midir? Sorumlular kenara çekilince “bir günah keçisi” gerekecek tabii..