Dindarlık yarışı başlayınca..
.
İktidar Partisi “BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığının kalkması” konusunu grup toplantısında tartışırken AKP’liler “Dokunulmazlıklar kalkarsa BDP’lilerin bölgede mazlumu oynayacağını” ve “oy kaybı” olacağını söyleyerek karşı çıkmışlar. AKP Diyarbakır İl Başkanı Halit Advan’ın “Dindar Kürtler BDP’ye daha çok oy veriyor” demesi ise Başbakan Erdoğan’ı kızdırmış, Erdoğan “Ak Partide böyle belediye başkanı olmaz” demiş. Ve ertesi gün de Halit Advan görevden alındı..
Oysa olabilir, neden olmasın? Eğer din-inanç gibi “Allah’la kul arasında kalması gereken, ancak Allah’ın değerlendirebileceği, bu değerlendirme yetkisinin Hz Peygamber’e bile verilmediği” en özel duygular (ve üstelik “insanların dininde-inancında özgür olduğu” laik bir devlet yapısında) siyasi olarak kullanılmaya başlanmışsa, bir parti diğerine karşı “biz onlardan daha dindarız, onlar Kur’an’ı bile duvara asar, biz ise okuruz, namaz-oruç ve tüm ibadetleri biz biliriz onların alakası yoktur” havasına girer ve bazı şehirlerin “gavur” olduğunu bile iddia ederse, milyonlarca insanın bile dinini-inancını tartışmalı hale sokarsa..
PARTİ DE YAPAR, BELEDİYE DE..
Arkadan çorap söküğü gibi basın da bu hale getirilirse.. Bu anlamsız ve haksız “siyaset yöntemi” seçim önceleri acımasız şekilde açıktan açığa yaygın şekle dönüştürülür, bu şekilde “oy alma” amacı güdülürse.. Halkın da bu yöntemi pek ala yuttuğu görülürse.. O zaman başka kişilerin ve kitlelerin de aynı yöntemi kullanması kaçınılmaz olur.
Türkiye son yıllara kadar “laik rejimi, dinin siyasette kullanılmaması” nedeniyle Arap ülkelerinde görülen bu tür çekişmeleri, kavgaları yaşamamıştı. Bundan sonra yaşayacağı görülüyor. Bu durumda da kimsenin “yaygın olarak kullanılan bir yöntemi seçtiler” diye başkalarına, hatta aynı partiden olanlara kızma hakkı kalmıyor.
Ayrıca “mazlumu oynama” konusu da aynı durumda.. Ne dersiniz?
Kürtler Kürtlere karşı!
PKK’nın gençlik yapılanması “DYGM’ye üye oldukları” iddiasıyla yargılanan 8 üniversite öğrencisi hakim karşısına çıktı. Dinlenen gizli tanık “Örgüte ait evlerde kalan üniversite öğrencilerinin her asker ve polis ölümünü sevinçle karşıladığını, Hakkari’de 24 asker şehit edildiğinde de büyük sevinç gösterdiklerini” söyledi.
Şimdi, bu gizli tanıkların “hiç olmayacak, sözüne güvenilmeyecek isimlerden de seçilebildiği” diğer davalarda görülmüşken, “gizli” ya da “ifade verir vermez ortadan yok olan, izini kaybettiren” tanıkların ifadeleriyle yüzlerce insanın hayatının karartıldığı daha önce görülmüşken gizli tanık ifadelerine göre suçlama yapmanın hukuka uygun olmadığı ortada..
TANIK MI, BİLİRKİŞİ Mİ?
En güvenilir üniversitelerden seçilmiş bilirkişi raporları mahkemeler tarafından “yok” muamelesi görürken, “gizli tanık” ifadelerine “bilirkişi raporu” muamelesi yapıldığı da ortada.. Bu duruma ise “hukuka aykırı” bile denemez, “hukuku katlettiği” söylenebilir ancak.
O nedenle “gizli tanık” ifadesi yargılama için “dikkate alınır” bir ifade sayılamaz.. Ama öte yanda bir PKK yapılanması içinde yer alanların, zaten “öldürmek ve bu yolla yarattığı terörden yararlanmak” için var olan PKK masum insanları katlettiğinde sevinmeleri de zaten beklenmeyen bir durum değildir.
Burada sorgulanması gereken “o şehitlerin ve öldürülen vatandaşların çoğunun da Kürt olması, Doğu ve Güneydoğu’daki terörün en çok onları vurması”dır.
DEVLET İÇİNDE DEVLET
Bu konuda yazan Selçuk Tınaz uzun e-postasında çok net şekilde yorumlamış tabloyu.. “Amerikalılar’ın bir yandan PKK’ya etnik kimlik kazandırarak onu iyice ırkçı bir çizgiye oturttuğunu, bir yandan meseleyi irdelemeyen basında terörü ‘Kürt sorunu’ olarak empoze ettiğini” belirttiği yazının bir bölümü şöyle;
“Basın maalesef kendisine ezberletilen kalıpların dışına çıkarak; PKK’lı Kürt teröristler, feodal Kürt köylerini basıp feodal Kürtleri öldürüyorlar. Bu yüzden devlet, koruyamadığı Kürt köylerini boşaltmak zorunda kalıyor. Bölgedeki Kürtlere ait feodal yapının silahlı gücü olan Kürt korucular, devletin yanında ‘Kürt teröristlere karşı’ savaşıyorlar. Feodal Kürt yapısının içinde ezilen de Kürt, ezen de. Çatışmanın her iki yanında Kürtler var, bu ne biçim ‘Kürt Sorunu’ diye soramadı”..
Çok sayıda Kürt korucunun ve askerin PKK tarafından öldürüldüğünü düşünecek olursak.. Kürt aşiretlerinin “seçimde kendi belirlediği isimlere oy çıkmayan mahallelere PKK’nın şiddet uyguladığını” anlattığını düşünürsek Selçuk Tınaz’ın yorumlarının haklılığı görülüyor.
Ve “PKK sorununun, onun istediği bölünme sorunu”nun, “devlet içinde devlet yaratma isteği”nin “Kürt sorunu” olarak benimsetilmesinin yanlışlığı da..
Bu konular hiçbir zaman tarafsız şekilde tartışılmadı Türkiye’de, hep siyasilerin slogan cümleleri olarak kaldı. O nedenle sorun da giderek büyüyor.