Davutoğlu ve Suriye’deki yetimler!
.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu CHP’nin kendisi hakkında “Tehlikeli ve maceracı bir dış politika yürüttüğü ve bunu yaparken birçok gerçeği yasama organı (Meclis) ve halktan gizlediği” iddiasıyla verdiği gensoru önergesi ile ilgili bir konuşma yaptı biliyorsunuz. Bu konuşmalar öyle güzel hazırlanıyor ki dinleyenler dünyayı ve Türkiye’yi toz pembe gözlüklerle görmeye başlıyor, hatasız, kusursuz iç ve dış politika tabloları ortaya çıkıyor. Keşke gerçekler de böyle olsaydı..
Davutoğlu son yıllarda “Türkiye’nin komşularıyla ve diğer dünya ülkeleriyle iyi ilişkiler kurduğu”ndan, “karşılıklı saygı esasları içinde sosyal ve kültürel iletişimi arttırma” çabası içinde olduklarından söz ediyor örneğin.. Oysa duruma bakıyorsunuz, çevremizde neredeyse tüm komşu ülkelerle kavgalı hale geldik, son olarak Suriye krizinin arkasından Rusya krizi çıkarmamız an meselesi haline geldi.. Kültürel iletişim o kadar arttı ki yönetimlerle bir küfürleşmediğimiz eksik..
KRİZ NEDEN BİR BİZİMLE?
Dışişleri Bakanı aynen Başbakan’ın sözlerini alarak (kelime kelime) Suriye krizinin sorumlusunun “ne Türkiye, ne de demokratik hakları için sokağa çıkan Suriye halkı olduğunu, sorumlunun kendi halkını bombalayan Esad olduğunu” söylüyor. İyi de “bu kriz neden aynı olayları izleyen bir başka ülke ile değil de sadece Türkiye ile çıkıyor” diye sormazlar mı?
Nitekim soruyorlar, yerli-yabancı bölge uzmanları, siyaset bilimciler “Türkiye bu batağa saplanırsa çıkamaz” diye bas bas bağırırken, AB ülkelerinin önde gelen gazeteleri de İran ve Suriye hükümetlerinin devamlı olarak söylediği ve sorumlu tuttuğu gibi “Türkiye’nin Katar ve Suudi Arabistan’dan bile daha çok bu iç savaşa müdahil olduğunu” yazıyorlar.
TERÖRİST GRUPLARA DESTEK
Aralarında diğer ülkelerden ve Suriye’den “köktendinci terör grupları”nın (başta El Kaide) olduğu Esad muhalifi savaşçılara kucak açmamızın, hatta onlara verilecek silah ve paralarla ilgili toplantıların Türkiye’de yapılmasına (bazılarının Türkler tarafından yönetilmesine), sınıra yakın il ve ilçelerimizde konuşlanıp silahlanarak sınır boyunda savaşmalarına izin vermenin hiç mi sorumluluğu yoktur? Suriye’de Esad’ın insanları öldürmesine seyirci kalamayız diye bu örgütlerin insan öldürmesine katkıda bulunmak (eğer bir mezhep savaşına katılma kararı yoksa) neden bizim üstümüze vazife oluyor?
Bakan Davutoğlu “Akçakale’ye top mermisi düştüğünde Beşar Esad ile saf tutanlara yazıklar olsun” diyor. Savaş istememeyi, bunun için çıkacak tezkereyi desteklememeyi “Esad ile saf tutmak” olarak adlandırmak son derece alakasız bir zorlama.. Bunun yerine durup “Akçakale’ye neden top mermisi düşüyor, biz ne hata yaptık ki ilgimiz olmayan bir komşu ülke sorununda kendi insanlarımızı kaybettik” sorusunu sormak gerekir. “Sınırdaki vatandaşlarımızı koruyamaz” duruma düşmemizin nedenlerini irdelememiz gerekir. ABD’nin kendi yerine bizi savaşa iteklemesinin nedenlerini sorgulamamız, tartışmamız gerekir.
TERÖR YETİMLERİ
Bir soru daha var Davutoğlu’nun konuşmasıyla ilgili; “Kılıçdaroğlu’na açacağı davadan kazanacağı paraları Suriye’deki yetimler için kullanacağını” söylemiş. Tamam oradaki yetimlere de üzülelim ama bizim “terör yetimlerimiz”, şehitlerimizin çocukları onlardan önce gelir ve binlercesi var.. Dışişleri Bakanı eğer davadan para alabilirse bunu o çocuklara kullanmalıdır bence!
Sahi şehitlerimizin geride kalan evlatları, eşleri, ana babaları devletten nasıl bir destek görüyorlar, yoksul hayatlar yaşamaları önleniyor mu yoksa baraka evlerde devam mı ediyorlar, keşke bunları halk öğrenebilse!
Savaş çıkarma suçu!
Okurlarımızın yazılarıma gönderdiği yorumlardan ikisine yer vermek istiyorum bugün.. Hasan Saylam Suriye ile savaşın eşiğine gelmemiz konusunda; “5 yurttaşımız atılan top mermisiyle öldü, seyir mi edelim. Eline silah alan Türk’ü öldürmeye gelsin, bir de buyur mu edelim” demiş.. Cevabı yukardaki yazım veriyor, tabii ki buyur etmeyiz, seyir etmeyiz ama önce “neden Türk vatandaşları bizim olmayan bir savaşta öldü, Suriyeli direnişçilerin bizim sınırlarımızda savaşma nedenlerinde devletin rolü nedir” sorusunu soralım, bir düşünelim..
Tuncay Akduman ise “Darbeye teşebbüs suç oluyor da savaşa teşebbüs neden suç olmuyor. Daha büyük insanlık suçu değil mi savaşa teşebbüs” diye sormuş. Evet, durup dururken, kimse bize karışmadığı halde, kendi hatamız sonucu ilçelerimize yakın savaşılırken ve kimin attığı belirsiz (Türkiye’yi savaşa sokmak isteyen her grup atmış olabilir, daha önce de defalarca atıldı) mermiler nedeniyle savaşa girmek suç olmalı diyenlerin sayısı az değil. Ve cevabı İstanbul Barosu Başkanı vermiş.
Başkan Ümit Kocasakal “Suriye tezkeresi ve kriz” kendisine sorulduğunda (Sözcü gazetesi) “Suriye’ye bu yakın ilgi, içişlerine karışmak kime hizmet eder, Türkiye’nin ne çıkarı var onu söylesinler” dedikten sonra eklemiş; “Bakın bu yapılanlar suçtur. TCK 306’ncı maddesi açık. Yabancı bir devlet ile Türkiye’yi savaş tehlikesi içinde bırakacak şekilde hasmane hareketlerde bulunmak suç. Hele bir de savaş olursa müebbet hapse kadar gider”..
Bu yasayı ben de hiç duymamıştım doğrusu ama Suriye krizi için (krizin nasıl çıktığını hatırlarsak) kesin geçerli olmalı.. Savaş dile kolay çünkü, kendisinin felaketten farkı yok!