Cumhuriyet ‘özgürse’ cumhuriyet!
.
Suriye’de yönetim şekline baktığımızda adı; Suriye Arap Cumhuriyeti .. Peki gerçekte cumhuriyet mi, değil.. İran’ın adı “İran İslam Cumhuriyeti”, o gerçek bir cumhuriyet mi? Hayır ama adı böyle.. Peki acaba biz “Türkiye Cumhuriyeti” şeklindeki devlet tanımını gerçekten hak ediyor muyuz, bilmem incelemek gerekir..
Türk Dil Kurumu “cumhuriyet”i; “Ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu ‘belli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığı’ ile kullandığı devlet şekli” olarak tarif etmiş. Yani Meydan Larousse’daki tanımı gibi “halkın doğrudan seçtiği temsilciler aracılığı ile kullandığı” anlamına geliyor. Peki bizde halk milletvekillerini “doğrudan” seçebiliyor mu, seçemiyor. Kendisini temsil edenler ve adı “seçilmiş” olanların aslında tamamı “parti liderleri tarafından” seçiliyor.
Sandıktan çıkmak..
Seçilen ve TBMM’ye “iktidar” ve “muhalefet” partisi milletvekili olarak girenlerin bunu başarmak için “halkın takdirini, güvenini, kendisini temsil hakkını kazanacak işler yapmış olmaları” hiç gerekli değil. Sadece “liderin isteği” bir şahsın milletvekili seçilmesine yeterli olduğu için “ona hoş görünmeleri” yetiyor. Aynı şey “bir partiden belediye başkanı olmak” için gerekli, yani bu konuda da liderler söz sahibi..
Bu ortadayken yıllardır “halkın kendi milletvekillerini kendisinin seçmesi ve parti içi demokrasinin sağlanması” için seçim ve partiler kanunları nda yapılması gereken yasa değişikliği bir türlü gerçekleşmedi. Onca “demokrasi paketi” açıldı, içinden asıl demokrasiyi sağlayacak bu madde çıkmadı. Ama son zamanlarda ne deniyor; “Halk kimi seçtiyse, sandıktan kim çıktıysa o partinin sonsuz özgürlüğü vardır, her konuda tek karar vericidir” .. Eh, sandıktan çıkanları lider seçti, bu nedenle hiçbiri Meclis’te özgürce görüş bildiremiyor, nasıl “halk seçti” diyeceğiz, nasıl “sandıktan onlar çıktı” diyeceğiz, bu tamamen halkı yanıltmak değil midir?
Demokratik, laik, hukuk devleti!
Bizim cumhuriyetimizi diğer bazı ülkelerdeki aldatıcı “cumhuriyet” tanımından ayıran “demokratik-laik bir hukuk devleti” olma özelliği var ki zaten bunlar olmadan cumhuriyet demek de olmaz. Örneğin Suriye böyle bir yönetim baskısı altındayken, demokrasi-laiklik-hukuk diye bir şey yokken cumhuriyet olduğu iddia edilemez.
Türkiye’de demokrasinin ilk şartlarından olan “yargı, medya ve vatandaş özgürlüğü, devlette kuvvetler ayrılığı prensibi” ne vaziyette? Bunların var olduğu iddia edilebilir mi? Gazetecisinden iş adamına, hakiminden cami imamına kadar kimin işinde kalıp kimin gideceğine “siyasi güç” karar veriyor, gösteri hakkı bile polis şiddetiyle önleniyorsa.. “Bilirkişi raporlarını” bile keyfi olarak reddedip hüküm verebilen “özel yetkili mahkemeler” meşru sayılıyorsa.. Devletin tüm dinlere eşit mesafede durma zorunluluğu demek olan laiklik “devlet kurumlarında tek dine ve hatta mezhebe özel haklar tanıma” haline getiriliyorsa.. Kuvvetler ayrılığı “yasama-yürütme-yargı”nın tek kuvvet halinde bir partinin yönetiminde olmasına dönüşmüşse bizim cumhuriyetimiz sizce “tamamen başka bir kavram” haline gelmemiş midir?
Başkanlık neden olmaz?
İşte bu nedenlerle Türkiye’de “başkanlık sistemi” diye bir sistemin getirilmesi, özel yetkilerle donatılmış ama “hiçbir kurum tarafından denetlenemeyen” bir başkanın yönetimi demokrasiyi tümüyle tehlikeye sokar. Cumhuriyetimizin nitelikleri umalım da geri gelebilsin!
‘Köpek saldırdı’ haberi!
Dün VATAN ’da gördüm haberi.. İzmir Buca’da 9 yaşındaki ağabeyi Samet’le markete giden 3.5 yaşındaki Aras’a “Rotweiler cinsi bir köpek” saldırmış. Aras ısırıklarla yaralanmış,onu kurtarmaya çalışan ağabeyi köpeğin altında kalmış ama “31 yaşındaki köpek sahibi fark edince” zarar görmeden kurtulmuş..Şimdi, öncelikle Aras bebek ile ağabeyine ve aileye içten geçmiş olsun dileklerimi gönderiyorum, ucuz kurtulmuşlar.
Sorumsuz sahip
Öte yanda bu “köpek saldırdı” haberleri tüm sokak köpeklerinin hayatını da tehlikeye sokan hebrler o nedenle irdelemek lazım. Bu olayda köpek bir sokak köpeği değil, sahibi var ama eğer duymadığımız bir başka neden yoksa “sorumsuz bir sahip” besbelli.. Bu cins köpekleri uzmanlar “tehlikeli ve özel eğitim gerektiren köpek” olarak anlatıyor. Ne olursa olsun “tehlikeli” denen bir köpek zapt edilemeyecek şekilde sokağa çıkarılamaz. Bu olayda dava açılacak olursa büyük ihtimalle sahip ceza alacaktır.
Aynı zamanda.. Trafik ten çocuk kaçırma ya ve yaşadıkları olaya kadar birçok tehlikeyle dolu (Türkiye’de bu tehlikeler çok daha fazla) sokaklara bir bebeği “ilkokul 3’üncü sınıf öğrencisi”ne emanet ederek bırakan bir aile dünyanın tüm medeni ülkelerinde sorumludur. Yani köpek sahibi kadar bu aile de hatayı paylaşıyor.
Çoğu “yemek ve su arayarak dolaşmak”tan başka bir şey yapmayan sokak köpekleri durup dururken suçlanmasın, çok sayıda köpeğin bulunduğu yerlerde sorumlu o köpeklere “özel parklar, yeşil alanlı barınaklar” yapmayan, hepsini aynı yere salıveren belediyelerdir ki bunu kendi imkanlarıyla yapmayı başaran vatandaşlar bile var..Bu tür bir şikayet gelince “hepsini zehirleyerek kurtulma” kalpsizliğini göstereceklerine baştan kısırlaştırıp çözüm arasınlar.