‘Çözüm’ü Öcalan’dan önce açıkladı!
.
Çözüm aşağı, çözüm yukarı devamlı “çözüm” sözcüğü kullanılıyor da bir türlü “çözüm”ün ne olduğu söylenmiyor diyorduk hep birlikte.. Aynen uzun yıllardır “Kürt sorunu” diye tekrarlanıp tam olarak ne olduğunun söylenmeyişi gibi.. Nihayet herkes derin bir nefes alabilir. BDP’li bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk Nevruz kutlamalarında hepsini söyledi.. Yine konuşmasında güç gösterisi yapmayı ve aralara sıkıştırılan “terör” tehditlerini unutmadan.. Aysel Tuğluk’un veya diğer BDP’li, PKK’lıların yaptığı konuşmalarla Başbakan Erdoğan’ın yaptığı arasında çok fark var, o “BDP veya PKK’lı olmayan herkese” eğer bu süreçle ilgili bir eleştiri yapıyorlarsa fena halde kızıyor.
Bir taraf panikte, diğeri rahat!
Hatta “BDP’lilerin sızdırdığı İmralı görüşmesini”i yazan Namık Durukan’a bile kızdı. Partisinin milletvekillerine konuşma yasağı bile getirdi.. Oysa onun bu haline karşılık BDP ve PKK çok rahat, hiçbir çekinceleri olmadan ağızlarına geleni söylüyorlar. Adeta “devlet” onlarmış gibi..
Yakında “olacaklarının” güveni midir bilinmez.. Zira Tuğluk beklenen Öcalan açıklamasından önce açıklamış, sürprizi (!) bozmuş. Söylüyor:
“Öcalan’a özgürlük.. Kürdistan’a statü”.. Türkiye’de de bir Kürdistan devleti kurulmuş,adı da konmuş.. Kurulmamışsa bile Güneydoğu’nun adı “Kürdistan” olmuş.. Nereden nereye kadar, onu da söylemişlerdi bir ara, yakında gelir tekrarı..
“Çözüm istiyorlarsa Öcalan’ı serbest bırakacaklar..”
“Kendi kendimizi yönetmek istiyoruz..” “Özerk Kürdistan kurulana kadar..”
“İçinde bulunduğumuz süreç mücadele sürecidir (..) İstediklerimizi gerçekleştirmezlerse tek bir seçenek kalıyor, direnişimizi yürütmek”.. Yani “teröre devam”!
Eyaletlere bölerek...
Şimdi artık besbelli ki; ya “başkanlık sistemi için böyle gerekiyor” diyerek veya “Yerel yönetimler Yasası’nda eyalet sistemi getiriyoruz, her eyalet kendini yönetecek” diyerek Türkiye ’ye yeni bir şekil verilecek.. Bir değil,birçok bölgeye bölününce fazla tepki çekmeyecek.
Sonra mı? Sonrası için “İspanya’da bitmeyen Bask ve Katalonya sorunu”nu bir zahmet okuyun bilgisayarlarınızdan.. Yıllardır örnek verilen buydu çünkü!
Ergenekon ve Balyoz fiyaskodur!
Lafı eğip bükmeye gerek yok, Türkiye’de korkudan söylenemeyenleri ABD’nin “The Wall Street Journal” gazetesi açıkça yazmış son kararlardan sonra.. Deneyimli analistlerin görüşlerine dayanarak “Mahkemenin bu kararlarının bağımsız bir yargı tarafından alınan kararlar olduğuna inanmanın güç olduğu, savcılığın sanıklara karşı sert muamelesi ve verilen kararların Erdoğan’a ‘eski müttefikleri bir kenara bırakmaması yönünde uyarı olduğu’ , Başbuğ için müebbet istenmesinin Başbakan’a yönelik güçlü bir sinyal olduğu” anlatıldıktan sonra “Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki bağların yıpranması”ndan söz ediliyor.
Mesela Ergenekon davasının başlangıçta halk arasında destek bulduğu ama “uzun tutukluluklar”, “milletvekili seçilenlerin göreve başlamasına izin verilmemesi”, 31 “gizli tanığın” ifadelerine dayanan kararlardan sonra nüfusun geniş bölümünün “davaya karşı” tavır alması..
Bardağı taşıran damla
Halkın tepkisinde bardağı taşıran damlanın “PKK eski liderlerinden Şemdin Sakık’ın tanık olarak dinlenmesi” olduğu belirtilmiş. Biz tamamlayalım; Sakık tanık olurken İlker Başbuğ davasında tanıklık yapmak isteyen “eski üst düzey komutanlar”ın tanıklığının mahkeme tarafından reddedilmesi tam bir hukuk skandalıydı.
Hukuk skandallarının başında ise DGM’lerin yerine özel yetki, özel dokunulmazlık sağlanarak getirilen ve sonra “hukuka aykırı” bulunarak, “devlet içinde devlet oldular” denerek kaldırılan “özel yetkili mahkemeler” in Ergenekon ve Balyoz davalarına hala bakmaları geliyor tabii.
Yargı şahıs çekişmesi halinde
Bu “yargıda devlet içinde devlet mahkemeler” iddiası ise Wall Street Journal yorumunda görüldüğü gibi “iki kişinin ve onlara ait grupların çekişmesi” haline gelmiş. Biz söylemiyoruz, onlar söylüyor..
Şimdi sonuç olarak, Başbuğ’un dediği gibi “terör örgütü suçlaması aynen dururken” , Erdoğan bile “İlker Başbuğ’a terör örgütü mensubu diyenleri tarih affetmez” açıklaması yapmışken ona ve diğer tanınmış, saygın insanlara “hükümeti cebir ve şiddet kullanarak düşüreceklerdi” diye müebbet hapis cezası istemek hangi vicdana sığıyor? Kim inanıyor?
Silahla mı yakalandılar?
Rektör Fatih Hilmioğlu işini gücünü bırakıp darbeyle mi uğraşmış? Dünya çapında ilmi buluşlarıyla şöhret yapmış olan Prof. Dr. Haberal ne yapmış, silahla mı yakalanmış, eyleme giderken mi görülmüş? Mustafa Balbay “darbe toplantısı”na mı katılmış, Doğu Perinçek ve o da yetmiyor olmalı ki Türkiye’nin yararına yıllarca yabancı arşivlerde çalışıp kitaplar yazan oğlu Mehmet Bora Perinçek hangi somut suçu işlemişler Hükümeti indirmek için?
Öcalan’a affı bekliyor
12 Eylül darbesini yapan , 27 Nisan muhtırasını verenler, Balyoz döneminin asıl yönetim kadrosu serbest dolaşırken bu insanlara yapılan haksızlık hiçbir vicdana ve tarihe de sığmayacaktır.
Yıllarca Hükümet’le uyum içinde çalışmış olan, hala bugün Başbakan’ın bunu söylediği İlker Başbuğ’un darbe niyeti olduğunu Hükümet bile hissetmedi de, güç elinden gittikten, emekli olduktan sonra mı akla geldi “Hükümeti indirmek” istediği? Komedi filminde olsa ancak bu kadar güldürebilirdi yani! Bu hukuk cinayetleri sanıyorum “Öcalan’a getirilecek af” ile düzeltilecektir, yargıdaki güç kavgasıyla sürdürülmezse, onu bekliyor!