Büyükanıt değil, tarih karar verir!
.
Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na ifade vermiş ve bir kez daha “27 Nisan’da yayınladığı e- muhtıra”nın “muhtıra olmadığını” söylemiş. Bu kez bir değişiklik yapmış ve “muhtıra olmadığına” Başbakan Erdoğan’ı da şahit göstermiş..
Oysa eğer asker tarafından böyle bir bildiri, tam da cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yayınlanmışsa bunun muhtıra olup olmadığına “özelliklerine” bakarak karar verilir, buna “tarih ve toplum, toplumun tüm kurumları” karar verir, “muhtırayı veren” kişi veremez. Ve hukuki açıdan bakıldığında “dönemin başbakanı, bakanı veya cumhurbaşkanının” görüşü de sonucu etkilemez.
TARİHE ‘MUHTIRA’ OLARAK GEÇTİ!
“Etkiler” deniyorsa 28 Şubat’ın bu kadar inceden inceye soruşturulması da son derece anlamsız kalır.. Zira o 28 Şubat’ın “bir darbe olmadığı, hükümetin değişmediği, demokrasi kesintiye uğramadan, hiçbir hükümet üyesi ya da bürokrat değişmeden yola devam edildiği” dönemin birçok siyasetçisi ve Cumhurbaşkanı tarafından söylenmiştir..
Büyükanıt cumhurbaşkanı seçimi öncesinde Genelkurmay’ın resmi internet sitesinden yayınladığı ve tarihe “e-muhtıra” olarak geçen bildiri ile 30 yıla yakın zamandır demokrasiye müdahale etmemiş olan TSK için “21’inci yüzyılda hala darbeyi düşünebileceği” kanısını yayarak daha sonra ortaya çıkacak “Balyoz, Ergenekon” gibi davalarda TSK mensupları için “darbe planladıkları konusunda” önyargı sağlayacak bir hava da yaratmıştır. Sivil toplum tepkilerine “orduyla bağlantılı” havası vererek dengeleri bile değiştirmiştir. Öyle “üç beş cümleyle geçiştirilecek mesele değildir yani..
12 NİSAN’DA İŞARET..
Yaşar Büyükanıt 27 Nisan öncesi 12 Nisan 2007’de yanına bütün kuvvet komutanlarını alarak yaptığı “basın bilgilendirme toplantısı”nda “cumhurbaşkanının TSK’nın başkomutanı olması nedeniyle kendilerini de yakından ilgilendirdiğini.. Seçilecek cumhurbaşkanının Cumhuriyetin temel ilke ve kuralları ile Atatürkçülüğün gereklerine sözde değil özde bağlı olması gerektiğini” söylüyor..
27 Nisan’daki bildiride ise; “23 Nisan’dan önce yurdun birçok yerinde laiklik karşıtı ve din bezirganlığı olarak nitelendirdikleri olayların vahim olduğu ve bu irticai anlayışın rejime karşı meydan okuma olarak değerlendirilmesi gerektiği” yer almış. “TSK’nın yasalar ile kendine düşen görev ve yetkileri kullanmaktan çekinmeyeceği” belirtilerek bitiyor.. Özellikle son paragrafın açıkça “darbe tehdidi” anlamı taşıdığı ortada..
HERKES AYNI GÖRÜŞTE!
Cumhurbaşkanı adayı “Başbakan Erdoğan tarafından ilan edilmiş olduğu” için Hükümet bu muhtıtayı kendine karşı verilmiş sayıyor, Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek açıklama yapıyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Asıl olan hükümetin ‘demokrasiye karşı müdahale’ niteliğindeki muhtıraya verdiği cevaptır” diyor.. AKP Genel Başkan Yardımcıları Hüseyin Çelik ve Salih Kapusuz “27 Nisan muhtırası” diyorlar..
Daha sonra Başbakan Erdoğan medyaya veya muhalefet partilerine “darbeler ve 28 Şubat MGK kararları” ile birlikte 27 Nisan için de “neden sesiniz çıkmadı” diye hesap soruyor..(Oysa çıktı, aynı gece TV’de de çoğumuz söyledik.) Yabancı medyada ve Türk medyasında, TV tartışmalarında yıllardır sadece “muhtıra” olarak geçiyor.. Ama sonunda muhtıranın sahibi “Bu bir muhtıra değil, laiklik hassasiyetini ortaya koyan bildiri, Başbakan şahittir” diye kestirip atıyor.
O zaman kendisine 28 Şubat’taki Milli Güvenlik Kurulu bildirisini tekrar incelemesi hatırlatılabilir.. Orada da “8 yıllık kesintisiz eğitim, Kur’an kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı kontrolünde olması, Kıbrıs, OHAL’in uzatılması” gibi konular dışında söylenenler 27 Nisan muhtırasıyla çok benzer bir “hassasiyeti” ortaya koyuyor. Bu durumda; dönemin hükümetinin imzalarıyla alınmış 28 Şubat kararları için (TSK baskısını yadsıyor değilim) kıyamet koparılırken 27 Nisan neden o kadar masum bir bildiri sayılacakmış, belki bu çelişkiyi açıklar.
Çiller-Erdoğan benzerliği!
Tansu Hanım da “Darbeleri Araştırma Komisyonu”nun sorularını cevaplamış. Cevaplarında 28 Şubat’ta askerin baskı yapmış olmasına, Hükümet olarak demokrasi adına bu baskıya karşı çıkmamış olmalarına değil “Erbakan’dan sonra Başbakanlığın Cumhurbaşkanı Demirel tarafından kendisine değil de Mesut Yılmaz’a verilmiş olmasına” daha çok içerlediği görülüyor.
“Darbe asker tarafından değil, siviller tarafından ve Erbakan’a karşı değil, bana karşı yapıldı” demiş.. Gerçekleri daha iyi anlamak için Çiller’in uzun yıllar ve o dönemde de danışmanlığını yapan Mehmet Bican’ın “28 Şubat’ta Devrilmek” isimli kitabını dikkatle okumak lazım. Mesela Erbakan’ın 28 Şubat toplantısından sonra “MGK’da komutanlarla tam bir uyum içindeydik” dediğini.. Çiller’in toplantı sonrasında “Demokrasinin teminatı ve bekçisi Türk Silahlı Kuvvetleridir. Bunu unutmayın”, toplantı sırasında ise telefonda keyifle “Askerin bazı istekleri vardı, benim de imza koyacağım istekler, çok iyi oldu, bize karşı bir şey yok” dediğini anlatıyor..
Bu arada.. Çiller ile Erdoğan arasında bir benzerlik ortaya çıktı.. Erdoğan 27 Nisan’ın “muhtıra olmadığı”nı söylüyor, Çiller ise “28 Şubat’ta askerin rolünün olmadığını”.. Daha ne olsun?
Yarın devam edeceğim..