Bu tablo ağlatmazsa ne ağlatır?
.
Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim (ki bunu sıkça yapmamız gerekiyor); ilkokuldan bu yana girdiği tüm okulları “birincilikle” bitirmiş, Kara Harp Okulu’ndan “4’üncülükle” mezun olmuş, ders notları “9.5’un altına düşmemiş” bir helikopter pilotu Mehmet Ali Çelebi .. Ergenekon soruşturmasında 20 Eylül 2008’de tutuklanmış.
Tam 33 ay yani 3 yıla yakın cezaevinde kalmış. Sonra efendim “polisin onun cep telefonuna ‘yanlışlıkla’, ‘sehven’ denerek başka bir telefonun rehberini kaydettiği” ortaya çıkmış ve 26 ay önce tahliye edilmiş.
Hangi eylemin cezası?
Öncelikle bu demek oluyor ki “cep telefonunda ‘terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen’ birilerinin numarasının kayıtlı olması” seni terör örgütü üyesi yapar. ‘İddia edilen’ diyorum zira bugün mahkumiyet kararı verilen yüzlerce insanın çoğunun “somut olarak hangi eylemi yaptığı için tutuklu” olduğunu sanıklar ve avukatları dahil kimse bilmiyor. Oysa adalet “vicdanların rahat etmesi, sadece hak edilen cezanın verildiğine inanması” demektir.
Böyle suç nerede var?
“Cep telefonunda numaralar bulduk, haydi bakalım içeri” , nerede görülmüş böyle bir suç türü? Hangi hukuk devletinde vatandaşlara böyle “hukuka aykırı özel yetkili” mahkemelerle ve eften püften nedenlerle ağır hapis cezaları veriliyor açıklasınlar.. Bu da yetmemiş, o numaraları da “polisin ekleme yaparak yazdığı” ortaya çıkmış. “Pardon efendim, yanlışlıkla polis yapmış” diyerek Pilot Çelebi serbest bırakılmış. Niye yapıyor polis, “vatandaşların cep telefonlarına uyduruk numaralar kaydetmek” gibi bir görev mi verildi güvenlik gücüne? Bunu yapan ve gencecik, başarılı bir insanın hayatından “geri verilemeyecek 3 yıl”ı çalan suçlu polisler cezalandırıldı mı? Tabii ki hayır, “sehven” dedik ya, yanlışlık olmuş! O kadar basit yani.. Peki kaybolan yılları kim geri verebilecek?
Yeni delil yok ama yakala!
Durun daha bu “suç” masalı bitmiyor, aradan 26 ay geçtikten sonra ve o arada “dosyaya yeni delil girmemesine rağmen” tekrar yakalama emri çıkarılıyor; 16 yıl hapis cezası.. Ve bu yaşatılan sıkıntılarla “bir deri bir kemik kaldığı ve lakin onurlu duruşunu hiç bozmadığı” da fotoğraflarda görülen genç teğmen, iyi bir gelecek için hayatını deli gibi çalışarak geçirmiş bir subay “üzüntüsünü belli etmemeye çalışan” ailesiyle , sözlüsüyle birlikte son özgür gününü Boğaz’da çay içip martılara yem atarak geçirmiş ve Hasdal Cezaevi’ne yollanmış. Ama davada “sanık” olduğu halde en hukuksuz şekilde “gizli tanık” yapılan ve ifadesine güvenilerek insanlara cezalar verilen “Osmanım” tatilde..
Söyleyin şimdi, böylesi bir haksızlık tablosu da ağlatmazsa yüreği olan insanları, ne ağlatır?
Sanatçılara baskı devam ediyor!
Kuzey-Güney dizisinde son derece başarılı oyunuyla dikkat çeken ve diziden neden erken ayrıldığı da anlaşılamayan sanatçı Rıza Kocaoğlu da Yönetmen Uluç Bayraktar ile birlikte “narkotik operasyonu kapsamında” gözaltına alınmış. Haberde “söz konusu iki ismin geçen hafta düzenlenen uyuşturucu operasyonu kapsamında arandığının iddia edildiği” bildiriliyor.
“Dosyada isimlerinin olduğu ama geçen hafta İngiltere’de oldukları için gözaltına alınamadıkları” iddia edilmiş. Şimdi, elbette eğer gerçekten iddialar doğruysa genç ve başarılı insanların, sanatçıların hatta “istedikleri başarıyı ya da mutluluğu yakalayamadıkları için yoğun stres yaşayan” gençlerin mücadele etmek ve sabırla beklemek yerine bu yola sapması son derece üzücü bir durumdur. Tekrarlıyorum; ‘gerçekten iddiaların doğruluğu yönünde sağlam kanıtlar varsa’.. Ama bu olaylarda dikkat çeken ve daha önce de değindiğim önemli bir nokta var.
Karala, bırak..
Gözaltına alınan ve alınırken “fotoğraflarla, isimleriyle tanıtılan ve yıpratılan” sanatçıların çoğu daha sonra serbest bırakılıyor, bu kez de 19 kişi ifadelerinin ardından hemen bırakılmıştı. Demek ki olayla bir ilgileri yok, o halde neye dayanarak isimleri böyle bir sorguya karıştırıldı?.. Dikkat çeken diğer nokta Rıza Kocaoğlu, Sarp Apak ve diğer bazı isimlerin “Gezi protestoları” nda ön planda görülen sanatçılar olması.. Bunlar bir araya geldiğinde Gezi’de yer almış kişilere, özellikle sanatçılara yönelik baskıların bu şekilde sürdürüldüğü gibi bir şüphe çıkıyor ortaya..
Artık Türkiye’de, katil ve tecavüzcülere, teröristlere bile gayet alicenap yaklaşan ve onları cezalandırmadan toplum içine salıveren bir yargının olduğu ülkede, “siyasi görüşünden ya da yanlış gelişmelere tepkilerinden hoşlanılmayan insanların suçlanması ve hatta hapis cezası alması için” bir somut suça gerek olmadığı, kolayca bir suç yapıştırılıverdiği bilindiğinden böyle bir şüphenin doğması da son derece doğal. Nitekim oyuncu ve yönetmen Sermiyan Midyat “Gezi Parkı diye bir uyuşturucu mu bulundu” demiş yazdığı tweet’de..
Adalet görülsün!
O nedenle, bu narkotik operasyonunda veya başka operasyonlarda gözaltına alınan kişilerin somut olarak ne zaman, nerede, hangi suçu işlediklerinin kanıtlarıyla ortaya konması gerekiyor. Yargı, kendisine olan güvenin tümüyle yok olmasına seyirci kalmayacaksa artık doğru değerlendirme yapmalı, bilirkişi raporlarını dikkate almalı ve adaleti sağlamalıdır.
Sanatçılara yapılan baskı ve karalama küçümsenecek, göz ardı edilecek bir durum değildir!