Bu paket huzur ve demokrasi getirecek mi?
.
Demokraside “ileri” olduğumuz söylendiği halde demokrasi kalitemizin yetersiz olduğunu kabul ediyor ve daha önce açıklanan paketlerin de çözüm getirmediğini görüyor olmalıyız ki yeni “demokratikleşme paketleri”ne ihtiyaç duyuluyor. Açıklanan demokratikleşme paketine ilk bakışta güzel adımlar var ama sonuçta en önemli şey yazımın başlığı; bu paket ülkeye huzur ve demokrasi getirecek mi? Mesela ilk akla gelen soruya bakalım; ülkenin, toplumun bugününü, yarınını yakından ilgilendiren, 75 milyon vatandaşın hayatına yön verecek bir reform paketi toplum kesimlerinin, örneğin üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve hatta büyük kitlelerin seçtiği “muhalefet partilerinin” görüşünü almadan tek parti tarafından kararlaştırılıyor.
İlk tartışacak olan ‘Muhalefet’tir
Öyle ki bu pakette neler olduğunu iktidar partisi milletvekilleri bile açıklanana kadar bilmiyor. Paket açıklandıktan sonra doğal olarak tartışma başlıyor. Adı üstünde “muhalefet”in en büyük partisi ve diğerleri görüş açıklayacak ve “eksik bulduğu, yanlış gördüğü noktaları”da eleştirecek. Ama daha bu yapılmadan “kulp taktıkları” söyleniyor, olumsuz bir eleştiri yapacak hali kalmamış medya için “medya iyi okudu ama bardağın boş tarafını görüp ölçenler oldu” deniyor.. Böyle bir durumda “yeni gelecek olan reformlar”ın uygulanacak olması, bizi daha fazla demokratikleştirecek olması, hepsinden önce demokrasinin liste başı şartı olan “düşünce ve ifade özgürlüğü” konusunda ümit beslemek kolay mıdır? Yapılacak reformların geniş kitlelere yayılması ve benimsenmesi ancak uzlaşmacı, her kesime kulak veren politikalarla mümkün değil midir?.
TSK için yetki..
Akla gelen ikinci soru; Hükümet “TSK’nın 1 yıl süreyle yurt dışına gönderilebilmesi” konusunda Meclis’ten yetki istiyor. Ortadoğu ülkelerinde, özellikle Mısır ve Suriye’deki iç karmaşalarda en baştan hatalı politika izleyerek aşırı şekilde müdahil olduk. Suriye’de muhaliflere her türlü yardımı yaparken onların arasındaki azılı terör örgütlerini de desteklemiş olduk ve örneğin El Kaide Suriye’de güçlendiği bölgelerde “şeriat ilan etmeye” başlayarak bizim sınırımıza kadar geldi ve çok sayıda üyesi de Türkiye’ye dağıldı.
ABD ve Batı ülkeleri şimdilik Suriye’ye müdahale etmeme kararı aldılar, BM kimyasal silah kullanılmaması dışında karışmıyor.. Rusya “Esad gitse bile yerine terör örgütleri gelecek, bunu nasıl önleyeceksiniz” diyor, Esad sırf Türkiye’nin müdahalesi yüzünden Suriye’nin kuzey illerini PYD’ye bıraktı ve böylece PKK orada da saf kazandı..
Ve Özgür Suriye Ordusu’nun bile Esad ’la görüşerek ülke içindeki “etnik ve mezhep” kavgalarını sona erdirmek istediği, Esad’ın isitfasını da şart koşmadığı haberleri veriliyor. Durum buyken Hükümet hala kendi askerimizle Esad’ı sıkıştırmak, belki de Suriye’ye gönderip “muhalifler”i desteklemek için Meclis yetkisi istiyor.
Bu yetki Esad’a “ben müdahaleye hazırım” mesajı vermek için gerekli görülüyor olabilir ama gelişmeler sonucunda burada kalmayabilir ve bize büyük zararlar verebilirde..
Demokrasi deyince..
Peki demokratikleşme paketi konusunda karara müdahale ettirilmeyen muhalefet partileri karşı çıksa da acaba Hükümet bu çok önemli kararı kendi partisinin çoğunluğuyla alır mı? Alırsa, milli irade karar vermiş sayılır mı, bir yandan demokrasi paketi açıklanırken bu sonuç demokratik olur mu?
BDP-PKK tepkisi!
Her ne kadar Batı medyası “Kürtlere yeni haklar” şeklinde yayınlar yapsa da demokratikleşme paketine ilk bakışta bile “aylardır yeni anayasada taleplerinin karşılanmasını bekleyen” BDP ile PKK’nın getirilen yenilikleri hiç mi hiç yeterli bulmayacağını görmek mümkündü. Zira “farklı dillerde siyasi propaganda, özel okullarda Kürtçe eğitime izin, bir sanığın ‘aynı fiilden birden çok cezaya çarptırılması’, bazı il ve ilçelere Kürtçe isimlerin iadesi ” gibi değişikliklerin onların beklentisini karşılamayacağı, kendi açılımlarının çok farklı olduğu daha ilk “açılım” sürecindeki tepkilerinden belliydi.
Beklentilerinin “Öcalan dahil tutukluların serbest bırakılmasını, özerk bölge benzeri hakların tanınmasını” sağlayacak değişiklikler olduğunu defalarca ifade ettiler, PKK’lıların bir kısmını Türkiye’den Kandil’e çekmelerinin nedeni de buydu. Nitekim dün Diyarbakır’da 30 bin kişilik gösterilerle paketi beğenmediklerini ortaya koydular. Umalım da tepkileri “demokratik düzeyde” kalsın ve şiddete geri dönmesinler.
Milletvekilini halkın seçmesi
Yıllardır demokrasiyi zedeleyen en önemli konulardan biri yüzde 10 gibi çok yüksek bir seçim barajı altında kalan partilerin oylarının çoğunun iktidar partisine “hakkından çok fazla milletvekili” kazandırması ve milletvekillerini “millet yerine liderlerin seçmesi” idi.
Bu demokratikleşme paketinde 3 seçenek getirilmiş; mevcut sistemle devam, barajı yüzde 5’e çekip 5’li gruplandırmayla daraltılmış bölge sistemi ve “barajı tamamen kaldırarak dar bölge sistemi” ..
İktidar partisinin “barajı kaldırmayı istemediği” biliniyor, o nedenle “tamamen kaldırılması”nı da sağlamayacağını düşünüyorum. Ama eğer gerçekten buna yanaşacak olursa seçeneklerin sonuncusu ülke için en hayırlı olanıdır. Baraj kalkar (veya hiç değilse yüzde 5’e iner) ve dar bölge sistemi ile “halk istediği partiyi, istediği milletvekilini kendisi seçer” ve Meclis’e gönderir. “Cumhurbaşkanını seçmesi” istenen halkın “partisini ve milletvekilini seçme” ve temsilini sağlama hakkını elinden almak başlı başına büyük bir çelişkidir.
Diğer maddelerle ilgili görüşlerimi sizinle paylaşmaya devam edeceğim.