‘Başkanlık’ olmaz diyorlar, duyulmuyor mu?
.
Kıyametten önce (!) döneyim dedim ama birkaç günlüğüne Londra’daydım.. İlk kez çocuk yaşlarda lisan eğitimi için gittiğim, daha sonra üniversiteyi orada bitirdiğim ve eğitim sonrası da yıllarca yaşayarak “gerçek demokrasi”yi, “gerçek insan hakları”nı öğrendiğim ve o nedenlerle insanların “özgür, mutlu, huzurlu yaşadığı” bu ülke beni dinlendiriyor, iyi geliyor.. Tek sıkıntı bizim gibi “şiddetten, işsizlikten kurtulamayan tüm sorunlu ülke vatandaşları”nın hepsine iyi gelmesi galiba, eskiden de yabancılar vardı elbette ama artık havaalanından ve metrolardan başlayarak burun buruna öyle doldurmuşlar ki İngiltere’nin her köşesini, bir İngiliz gördüğünüzde “A bak, onlar da var burada” oluyorsunuz.
Tabii bir de yabancıların çoğunun İngilizler kadar “nazik ve yardımcı” olmayışları, kendilerini hep “yabancı, ikinci sınıf vatandaş” hissetmelerinin acısını (ve tabii şiddete yatkınlıklarını) görev sundukları insanlardan çıkarmaları sorunu var, yani maalesef orada da “aynı hava” yayılıyor. Daha önceleri görülmeyen ama bizlerin alışık olduğu bir hava.. Maalesef diyorum, çünkü “huzur bulmak için kaçacak köşe” kalmayacak yakında..
GÖLGE ADALET BAKANI
Her neyse, Kraliçe’si, Başbakan’ı, parlamentosu arada bir çekişseler de hep birlikte vatandaşlarının, ülkelerinin sorunlarını çözerek ilerliyorlar. Televizyonda devamlı parlamento görüşmeleri veriliyor, izlerken muhalefet partili “Gölge Adalet Bakanı”nı da dinledim, ters giden-huzur bozan-haksızlık yaratan konuları takır takır iktidar partisine söylüyor, onlar da saygıyla dinliyor, cevaplıyorlar..
Türkiye’de ise “böyle bir uygulamanın neden olmadığı” tartışılmalıyken, tam tersine “muhalefet partilerini iyice yok sayacak, tümüyle sistem dışına itecek” olan “BAŞKANLIK SİSTEMİ” yeniden gündeme oturtuldu.
SINAMA-YANILMA OLAMAZ!
Bakın bugün İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin polislere gereğinden fazla yetki verilmesi sonunda ortaya çıkan “gereğinden fazla güç kullanılması” konusunu kabul ediyor, bunun “vatandaş ölümlerine neden olduğunu ve kamuoyunda haklı olarak eleştirildiğini” söylemek zorunda kalıyor. Artık kalıyor, çünkü polisin attığı gaz bombası bir öğrenciye beyin kanaması geçirtti, daha önce ölüme de neden olmuştu. Peki “başkanlık sistemi”nin yanlışlığını da mutlaka bu yöntemle, sınayarak ve yanıldığımızı acı olduğu kadar “geri dönüşü de neredeyse imkansız” şekilde mi anlamamız lazım?
Geri dönüşünün çok zor olduğunu, Türkiye’deki siyasi sistemle “başkanlık modeli”nin yan yana gelemeyeceğini sanki “uzmanlar, hukukçular, siyaset bilimciler” değil de muhalefet partileri söylüyormuş gibi halk bu sisteme ikna edilmeye çalışılıyor. Oysa konunun uzmanı hukukçular, defalarca anlatmadılar mı, dünya üzerindeki tüm uygulama örneklerini vererek “sadece ABD’de başarılı oldu, deneyen diğer ülkelerde ‘diktatörlük’le sonuçlandı, bunun nedeni de onların başkalarına benzemeyen siyasi sistemleridir” demediler mi? Biz bu görüşleri detaylarıyla (örneğin; “Uysa da uymasa da başkanlık” başlıklarıyla) yayımlamadık mı?
KUVVETLER AYRILIĞINA KIZARKEN..
Demokrasilerde devlet üç “bağımsız” güçten; yasama, yürütme, yargıdan oluşuyor. Tabii Türkiye’de son yıllarda hiçbir güç, hiçbir kurum “bağımsız” kalamadı, özellikle referandumdan sonra yargı hiç kalamaz, mümkün değildir.. Ki “MİT ve Deniz Feneri” gibi (siyasetle bağlantılı) davalarda savcıların, hakimlerin nasıl değiştirildiği görülmüştür.
SİHİRLİ DEĞNEK Mİ BU?
Peki şimdi Meclis Başkanı Cemil Çiçek “Yeni anayasada yürütmeyi başkanlık sistemi üstlenebilir” derken.. AB’den Sorumlu Bakan Egemen Bağış “Yeni anayasada üzerinde en çok durulması gereken husus ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesidir ve bu ilkenin en belirgin ayırımı başkanlık sisteminde mevcuttur” derken.. Bugün korunmayan (ve korunmaması için de “HSYK’nın başında Adalet Bakanı ile Müsteşarı”nın tutulduğu, üyelerinin değiştirilerek Adalet Bakanlığı içinden seçildiği) kuvvetler ayırımının “eğer başkanlık sistemi gelirse korunacağı”nı mı söylemekteler? İktidar müdahalelerini önleyecek sihirli değnek midir başkanlık sistemi?
BAŞBAKANLA ÇELİŞKİDELER!
Onlar bu konuşmalarda “kuvvetler ayırımının son derece gerekli olduğunu” anlatmış oluyorlar da, bu konuşmalar yapılmadan önce Başbakan Erdoğan “Millete hizmet etmemizin önündeki en büyük engel kuvvetler ayrılığı.. Geliyor önümüze dikiliyor” dediği konuşmada ne anlatıyordu? Yargı bağımsızlığının, yargının kanunları korumasının halen mevcut kadarından bile rahatsızsa “daha fazlası”nı ne yapacak ve neden istiyor o zaman? Bu çelişkiyi nasıl açıklayacaklar?
Yoksa halka “Bakın Başbakan yargı bağımsızlığından rahatsız ama başkanlık sistemi gelirse bir şey yapamaz” mı denmiş oluyor?
Cumhurbaşkanı Gül de Başbakan’la ters düşerek “Kuvvetler ayrılığı demokrasinin temelidir” demiş. Vallahi artık insan ne düşüneceğini bilmiyor, acaba o da “bakın biz çelişiyoruz, başkanlık sistemi olsa ortada iki kişi olmayacağı için çelişme de kalmaz” demek mi istiyor diye düşünülebilir.. Ama biliyoruz ki Gül daha önce “başkanlık sistemine taraftar olmadığını” açıklamıştı, buradan da aralarında gerçekten gizli bir çekişme olduğu çıkıyor.
TEK PARTİ, TEK ADAM SİSTEMİ
Bu gidişle.. Hem yürütmeye (hükümet), hem yasamanın (Meclis’in) çoğunluğuna sahip olan ve (ABD’den farklı olarak) milletvekillerinin kaderine kendisi karar veren bir kişinin üstelik “hem cumhurbaşkanı, hem başbakan” olmasının, sağ eğilimli bir seçmen çoğunluğu olan ülkede “sol partilerin sistemden tümüyle dışlanması”nın yolu açılacak mı, durum buyken “tek adam” sisteminin açıkça ilanıyla demokrasi bir arada durabilecek mi, zaten mevcut durumda baskılarla zar zor yürüyen sistem dayanabilecek mi bunları göreceğiz. Görülen o ki; “yeni anayasa” galiba öncelikle bunun yapılması için istenmiş, artık gizlenemiyor!