Basın seminerine katılan kazanıyor!
.
Son seçimde Amasya’dan iktidar partisi milletvekili adayı olup kazanamayan Hacı Mehmet Gani isimli şahıs (herhalde üzülmesin diye) İsviçre Bern’e “basın ataşesi” olarak atanmış ve aldığı yüksek maaş da soru önergesi olmuş..
Aslına bakarsanız zaten bu “diğer ülkelerdeki basın ataşeleri”nin ne iş yaptığı belli değildir.. “Hükümetlerin propagandası” ile meşgul olmak mıdır görevleri bilinmez, yabancı basında Türkiye için kötü olan her haber çıkar, örneğin “Ermeni Soykırım iddiası” konusunda Türkiye’yi hep suçlu çıkaracak TV yayınları yapılır, onlar da öylece izlerler. “Türk tezi”ni doğru anlatacak, yetkili bir tarihçiyi de biz konuşturalım demeden..
Zengin ülke(!)nin ataşesi
Başa dönelim; Hacı Gani basın ataşesi atanmış, maaşa bakalım; 12 bin dolar.. Yani 21 bin TL’nin üstünde.. Dil bilmediği için 6 bin dolar (10 bin 800 TL) maaşla bir de tercüman Bu da yetmemiş, eşini de 8 bin dolar (yaklaşık 15 bin TL) maaşla aynı elçiliğe “din ataşesi” yapılmış. O da elçilik görevlileri ve çevreye din dersi mi verecek acaba? Din hocası mıdır, hadi öyle diyelim İsviçre’de ne gereği vardır?
Ve işe bakın, Ana Muhalefet Partisi’nin verdiği soru önergesine göre Hacı Gani İsviçre’de iletişimini sağlayacak İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca’nın hiçbirini bilmiyor. Basınla ilgili hiçbir deneyimi de yok, kendisi hukukçu.
İngilizce kursu yetermiş!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bu duruma gelen tepkilere karşı Hacı Mehmet Gani’ye destek vermiş ve atamanın “mevzuata uygun” yapıldığını, 9 ay İngilizce kursuna, ayrıca basın seminerlerine katıldığını, tercümanın da aslında “büro görevlisi” olduğunu söylemiş.
Demek ki 9 ay İngilizce kursu “rahatça konuşmak ve İsviçre medyasını, yazılan-çizileni, TV programlarını takip etmek” için yeterli.. Demek ki yıllarca dil eğitimi alan ve basın deneyimi olan, medyacılığı öğrenmek için onlarca yıl göz nuru döken gazeteciler Hacı Mehmet Gani kadar zeki olmadıkları için bunca yıla gerek duyulmuş.. Hani hiç değilse toplum “tam saf” yerine konmasa insanın içi bu “yoksullarla dolu” ülkede yapılan haksızlıklara böylesine yanmayacak!
Metin Serezli’ye veda!
Dün Teşvikiye Camii’nde değerli tiyatro ve sinema sanatçımız Metin Serez-li’nin cenaze törenindeydim. Bir insanın ne kadar sevilip takdir edildiği cami avlusunu dolduran kalabalıklardan ve onların üzüntüsünden anlaşılabiliyor, iğne atsanız yere düşmeyecek bir kalabalık vardı ve karşılaştığım herkes “Türkiye’nin iyi yetişmiş, yeri doldurulamayacak insanlarının kaybı”ndan duydukları üzüntüyü anlatıyordu..Araba onu alkışlar arasında son yolculuğuna götürürken sanatçı dostları ve onu takdir ettikleri için koşup gelen vatandaşlar arasında hıçkırıklarla ağlayanlar vardı.. Metin Serezli Türk Tiyatrosu’nun gururu sanatçılardan biri olduğu kadar özel hayatında da dost canlısı, her zaman güler yüzlü, nazik, tam bir centilmendi. Başta eşi Nevra Serezli olmak üzere ailesine ve tüm sevenlerine, büyük bir ustasını kaybeden Türk Tiyatrosu’na başsağlığı diliyorum. Nur içinde yatsın.
Öcalan tutanaklara neden kızsın?
BDP “İmralı görüşmelerinin tutanaklarının Parti Meclisi üyeleri tarafından çoğaltıldığını, partinin basın biriminde çalışan bir görevlinin de tutanakları bir gazeteciyle paylaştığını, sorumlu PM üyelerinin istifa ettiğini, basın birimindeki kişinin ise işine son verildiğini” açıklamış.
Sonunda “Öcalan’dan özür diledikleri” de bu açıklamada yer alıyor. Şimdi öncelikle; madem ki bu tutanakların sızdırılma sorumluluğu BDP tarafından açıkça kabul ediliyor ve sorumlular istifa ediyor, işten çıkarılıyor, en büyük özürlerden biri sebep olan kişiler tarafından “eline geçen tutanakları yayınlayan Milliyet gazetesi yönetimi ile tutanakları elde eden Namık Durukan”dan dilenmelidir.
Anasının sütü gibi..
Bir gazete ve gazeteci BDP’nin PM üyeleri ve kendi bünyesinden görevlilerin rahatça çoğaltıp verdiği bilgiyi kesinlikle ve anasının sütü kadar helal şekilde yayınlar, gazetecilik budur. Görevini en iyi şekilde yapan gazeteciler ise “yerin dibine batsın” benzeri sözlerle karşılaşmak yerine kutlanmayı hak eder.
Bir önemli nokta daha var; Öcalan’dan neden özür dilediklerini anlayamadım ben.. Öcalan’ın bu durumdan şikayeti değil, tam aksine memnuniyeti olmalı.. Öyle ya, Türkiye ve dünya; “Öcalan’ın Türkiye anayasasını yazacak, ülkenin yeni bir rejime (başkanlık sistemi) geçişine bile kendisi karar verecek kadar, bir partiyi kendisi iktidara getirip gönderebilecek kadar güçlü olduğunu” o tutanaklardan öğrendi.. BDP aslında Öcalan’dan değil, çok zor duruma düşürdüğü Hükümet’ten özür dilemeliydi!