‘Arap Baharı’ değil, ‘kışı’..
.
Aşağıdaki yazıyı yazdıktan sonra bir haber gördüm; “Suriyeli muhalifler kontrolleri altında tuttukları Halep’te kadınların uygunsuz giysilerle sokağa çıkmalarını ve makyaj yapmalarını yasakladı” diyor. Son günlerde Suriye’den kaçan insanlarla konuştuğum için biliyorum, bu ve benzeri haberleri Suriye’den kim dünyaya veriyorsa tümüyle OYUN, tümüyle YALAN.. Kaçanlar; bir yanda Esad güçlerinin attığı ve Halep’ten sonra Şam’da da gece gündüz yağan ve taş üstünde taş bırakmayan bombalar”dan, diğer tarafta “muhaliflere destek veriyoruz diye gelip şehirleri ele geçiren El Kaide” gibi ortalığı duman eden aşırı dinci gruplardan kaçtıklarını söylüyorlar.
Yani, bugün Mısır ve Tunus gibi ülkelerde görüldüğü gibi “YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULMUŞ” vaziyetteler. Halep’te kadınların El Kaide baskısıyla “BURKA OLMADAN” sokağa çıkamadığını, bırakın makyajı “başörtüsüyle tesettür kıyafetine” bile izin verilmediğini anlatıyorlar.
‘Laik rejiminize sarılın’
“Aman ‘dini siyasete sokmayan laik rejiminize’ 4 elle sarılın, yoksa sonu felaket, sakın bunun aksine ikna edenlere inanmayın, bu aşırı dinciler ortaya çıktıktan sonra geri dönüşü yok” diyorlar. Kısacası arkadaşlar, bugün “türban”ı kadının dindarlığı için işaret sayanlar, dindarlığın giyimle değil “takva” ile gönülden inanmakla ilgili olduğunu ve inanca-ibadete de “ancak Yaradan’ın karar verebileceğini” gizlemeye çalışanlar, sonunda “türban”ın da dindar kadını tarif edemeyeceğini, ancak “burka” giyerlerse dindar sayılacaklarını başka ülkelerden örnekleriyle görüyorlar. Ona göre toplumun “ÇOK DİKKATLİ” olması şart! Camilerde imamların da cemaate tavsiye kılıfında “eşlerinizi örtün, sokağa yalnız bırakmayın, günahı size olur” benzeri baskılar yaptığı haberleri geliyor, Diyanet de görevine baksın ve “kadınlar üzerinden topluma din baskısını” önlesin.
Şimdi daha önce yazdığım yazı.. Yine “Yanlış” diyerek başlıyor ve yaşayanların anlattıklarına dayanıyor.
“Tahrir meydanında 1 milyonu aşkın ‘laik’ muhalif” diyor haberde Mısır göstericilerini anlatırken.. YANLIŞ! “Laik muhalif” değil onlar “aşırı dinci baskılardan yılmış” vatandaşlar topluluğu.. Bu Mısır, Suriye gibi ülkelerde olanları aslında pek yüzeysel biliyoruz. “Tarafsız Suriyeli’ler”den dinlemek lazım mesela, ben son bir haftada dinledim, bilinmeyenleri anlatıyorlar.
- “Arap Baharı” dediğinizde sözünüzü keserek, “Biz ‘baharı’ değil, ‘kışı” diyoruz, Arap Kışı” diyorlar.
- Arap Baharı’nın kısa bir süre olumlu bir değişiklik gibi göründüğünü ama her ülkede “radikal dinci” grupların yarattıkları baskıyla “eskiyi aratır” hale geldiğini..
- Mesela Tunus’ta 1 yıl önce kadınlarda hiç tesettür baskısı olmadığını, şimdi ise “tesettürsüz kadına iş yok” dendiğini.. Müslüman Kardeşler, El Kaide gibi aşırı dinci örgütler ortaya çıkar çıkmaz ülkelerin yüzünün değiştiğini.. Müslüman Kardeşler’in “El Kaide’den daha az tehlikeli” olmasına rağmen işe önce “kadının başörtüsü”nden başlayarak din baskılarını inanılmaz hızla arttırdığını..
Başörtüsü yetmez!
- Suriye’nin Halep kenti tamamen El Kaide’nin kontrolüne geçtiği için orada “başörtüsü”nün yetersiz bulunduğunu, kadınların kesinlikle “burka” giymesi gerektiğini.. Araba kullanmaları ve sokağa yalnız çıkmalarının yasak olduğunu.. Başörtüsüz bir kadın görürlerse “kafa derini yüzeriz” dediklerini..
Konunun özeti şu ki “dindarlık yarışı veya mezhep çatışmaları” işin içine girdi mi, o ülkeden hayır gelmiyor. Siz “başörtüsü kadının dindar sayılması için şart” diyor ve günahlar sizden sorulacakmış gibi baskı yapıyorsunuz, El Kaide geliyor “burka giyecek, baş örtüsü yetmez” diyor. Suriyeli’lerden biri sohbetin sonunda şöyle dedi; “Çoğumuz son zamanlarda şu soruyu tartışıyoruz, neden ‘Hristiyanlar din kavgalarıyla birbirilerini yok etmiyorlar, huzur içinde yaşayabiliyorlar’ da hep Müslüman ülkeler iç ve dışta birbirini kırıyor?. Neden Müslümanlar dini herkesin kendi inançları ölçüsünde yaşamasına izin vermiyor da, dini ‘siyasi güç kazanma’nın en kısa yolu olarak görüyor ve kendi halkına bile acımıyor?”..
Çok acı tecrübelerle geliniyor onların noktasına, önceden düşünmek daha iyi değil mi? Düşünelim!
Gökçek savcı mı, hakim mi?
Artık sınırlar gerçekten çok aşıldı, bunlar yapıldıktan sonra yok “Yahudi diasporası”, yok “faiz lobisi vs” diye sebep aranmaz, sebep ortada.. Hani “daha fazla ne yapılabilir, söylenebilir” diye en AKİL insan düşünse bulamaz.
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek, sanki kendilerine yakın bazı gazetelerin yaptığı yetmiyormuş gibi defalarca sanatçı Memet Ali Alabora’yı kendi kanalına çıkarak hedef gösterdi, sanki ona zarar verilmeden rahat etmeyecek havasında hala devam ediyor. Hala “Mi Minör” oyununu bahane ederek sırf Gezi eylemlerine katıldı, destekledi diye (onun şahsında tüm sanatçıları) korkutup sindirmeye çalışıyor.
Hadi ona da söyle!
Ama İsmail Türüt isimli şarkıcının yazdığı ve söylediği hakaretlerle dolu şarkıda Gezi eylemlerine katılanlara “Bu soysuzların var ya, her tarafta bezi var” demesini görmüyor. Hadi onu da “içerde görsün”, ona da “ayıptır, ahlaksızlıktır, söylediğin laf sana daha çok uyuyor” filan desin..
Hangi devlet pardon?
Ankara Belediye Başkanı son olarak Memet Ali Alabora için “Başına gelecekleri bilmiyor. Devlet onu yakalayacak ve ben onu içerde göreceğim” demiş. Sorulmaz mı şimdi, “başına gelecekleri” sen nereden biliyorsun diye.. “Devletin onu yakalayacağı bir suçu” olsaydı neden haftalardır yakalamadı diye.. Bunca zamandır yakalamayan “devlet”, o istedi diye mi yakalayacak? Kendisi savcı mı, hakim mi, yoksa mahkemelerin, özellikle de özel yetkili olanların “bağımlı” olduklarını duymayanlara da ilan etmekle mi görevli? Aslında o devlet önce “siyasetçilerin ‘bağımsız olması gereken’ yargıya baskı yapması” suçunu açıkça işleyenlere baksa çok daha iyi olur!
(NOT: Devlet dediğiniz şey üç erkten; “yasama, yürütme, yargı”dan oluşur. Türkiye’de bağımsız kurum kalmadığı için “hükümet” anlamına geliyor.)
Bir kap su!
Sık sık hatırlatacağım, sokak hayvanları sıcakta su bulamayıp kavruluyorlar. Lütfen kapınızın önüne boş bir yoğurt kabında su koyun. Bencil ve sevgisiz insanların, steril sosyetiklerin tepkilerine kulak asmayın, o zavallıların size yalvaracak dilleri yok ve çok sayıda “bebek ve hamile hayvan” var, onları koruyun!