Alan ve Balbay Meclis’te olmalı!
.
Balyoz davası ismi verilen davada MHP Milletvekili Engin Alan’a da 18 yıl hapis cezası verildi. CHP Milletvekili Mustafa Balbay’ın tutukluluğu da devam ediyor.. Oysa suç dosyaları “milletvekili seçildikleri için” rafa kaldırılmış yüzlerce milletvekili yıllardır TBMM’de görev yapmaktalar ve bunca zamandır kimse de bu dosyalara değinmedi bile..
TUNCEL NEDEN BIRAKILDI?
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da daha önce söylediği “milletvekili seçilen isimler serbest bırakılmalı, Meclis’te olmalı” sözünü iki gün önce tekrarlayarak “5 yıl önce milletvekili seçildiğinde tahliye edilen BDP’li Sabahat Tuncel gibi Balbay ve arkadaşları da bırakılmalı.. Seçilmiş vekillerin çalışma yerinin parlamento olduğunu söylüyorum ve ‘Sabahat Tuncel bile tahliye edildiyse niçin bu arkadaşlarımız tahliye edilmiyor’ diyorum. Şimdi o noktaya gelindiyse benim bir sene öncesinden söylediklerim tekrar ediliyor demektir” dedi.
Tuncel daha önce de “PKK ile ilişkisi” nedeniyle hapis cezası almıştı, bırakıldıktan yıllar sonra da aynı suçtan mahkum oldu. Arınç’ın dediği gibi o bile bırakılıyorsa bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş, bir terör örgütüyle somut ilişkisi, onları açıkça övmek gibi bir durumu söz konusu olmayan, somut bir suçu görünmeyen bu milletvekilleri neden hapiste?
NEREYİ BOMBALAMIŞ, KİME ZARAR VERMİŞLER?
Mesela Balbay bu azabı hak etmek için ne yapmış? Engin Alan ne yapmış? Birilerine zarar mı vermişler, bir siyasetçiyi mi kaçırmış ya da karargahları-karakolları-cephanelikleri bombalamışlar?
Bir darbe girişimine kalkışmış ve suçüstü ellerinde silahlarla filan mı yakalanmışlar? Nedir yıllarca hapse tıkılmayı gerektiren suçları? “Darbeye eksik teşebbüs” ne demektir? Bugüne kadar Türkiye’de (veya başka bir yerde) yapılan darbelerde ordular önce “seminer adı altında darbe provası” mı yapmışlar, nerede görülmüştür böyle bir şey?
Başbakan Erdoğan’ın “yaptıkları inceliktir” diyerek yurt dışında görevdeyken dönüp teslim olmalarını örnek gösterdiği iki general de 16 ve 18 yıl hapis cezası aldılar. Bu insanların hepsi “eğer bir suç işlemiş olsalar, ceza alacaklarını düşünseler” koşarak gelirler miydi? Mesela Çetin Doğan da TV programlarına katılıp “söz konusu seminer” hakkında açıklamalar yaparken, bir seminerin “gerçekmiş gibi” yansıtılmasını espri konusu yaparken, o dönemde rahatça yurt dışına çıkamaz mıydı?
YARGI İSTEYİNCE İYİ DİNLİYOR
Bu sorular orta yerde durmaktadır ve yargının “iktidar partisi yöneticileri”nin bazı yorumlarını “onlar söyleyince gereğini yapacak kadar” dinlemesi oysa örneğin Bülent Arınç’ın milletvekili seçilmiş tutuklular hakkında söylediklerini duymuyor gibi davranması da dikkat çekmeyecek gibi değildir.
İnsan o zaman “bu olumlu yorumlar acaba ‘yargı bağımsız, bakın bizi de dinlemiyor’ havası yaratmak için” mi söyleniyor şüphesine kapılıyor.. Sonuç olarak “darbe iddiasıyla” ve teröristlermiş gibi tutuklanan ve bazıları mahkum edilen insanlar konusunda sayısız soru işareti var ve bunlar cevaplanmadan, “gerçek darbeci ve muhtıracılar” da aynı şekilde yargı önüne çıkarılmadan bu davaların bitmiş sayılması imkansızdır, biz saysak bile “tarih” saymayacaktır!
Yargıtay’dan doğru ‘ensest’ kararı!
Aslında “Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndan doğru karar çıktığını” söylemek lazım.. Bu kurul “18 yaşındaki kızına defalarca tecavüz eden” babanın cezasını “Adli Tıp’tan yeniden rapor alınsın” diyerek bozan Yargıtay 14’üncü Ceza Dairesi’nin kararını kaldırarak 16.5 yıllık cezayı onamış.
Helal olsun, nihayet haklı ve doğru bir karar çıktı. İkinci bir raporla suç vasfı ve cezanın değişmeyeceği yönündeki yerel mahkeme kararı doğru bulundu ki bu “aile içi tecavüz” gibi en korkunç bir olayın mağduru olmuş çocukların, gençlerin bir yetmezmiş gibi “birkaç kez” Adli Tıp muayenesine gönderilmesini engellemek açısından çok yerinde bir karardır.
ÜSTÜNÜ ÖRTME, CEZALANDIR!
Ve tabii bugüne kadar üstü örtülen ve mahkemelerin de “kendi öz evladına, yakınına tecavüz” eden ağır suçlulara hak ettikleri “ağır ceza”ları vermediği ülkemizde 16.5 yıl hapis cezası verilmesi önemli bir gelişmedir.
Adli Tıp bu olayda mağdur olan kız için “babasının cinsel saldırısı nedeniyle ruh sağlığı kalıcı olarak bozulmuştur” raporu vermiş. Zaten böyle dehşet verici bir olayı yaşamak zorunda bırakılan hiçbir genç veya çocukta daha farklı bir durum söz konusu olamayacağına göre aslında bu raporlar için “çocuğu muayene etmek, ruh sağlığı araştırması yapmak” bile anlamsızdır.
‘RIZASIYLA’ SAÇMALIĞI
Bir mahkeme daha önce Mardin’de 26 kişiye satılan 13 yaşındaki N.Ç’nin bu kişilerle “rızasıyla birlikte olduğu” yorumuyla suçlulara “alt sınırdan ve iyi hal indirimi yaparak” ceza vermiş, Adli Tıp ise “ruhsal yönden bu olaylara karşı koymaya muktedir” raporu vermişti. Bir çocuğun, hatta 18 yaşında bir kızın “babası veya başka erkek gücüne, saldırısına” böyle bir durumda karşı koyabilmesi mümkün değildir ve bunu hakim de, doktor da gayet iyi bilmek zorundadır. Bu nedenle o mahkeme ve o Adli Tıp hukuk önünde suçu paylaşmış sayılmalıdır.
N.Ç’nin ve ondan sonra daha birçok çocuğun hayatını mahvedenler “mahkeme kararlarıyla” kurtuldukları gibi, vicdanlarını da rahatlatıyorlar, bir de yakınları tarafından utanmazca alkışlanıyorlar.. Böyle dev bir haksızlığı yaratmaya kimin izni ve hakkı olmalıdır acaba?
“Ensest”e dönecek olursak, öyle olaylar duyuyoruz ki anneler çocuklarını babanın saldırısından kurtarıp kaçırıyor, baba tekrar almaya çalışıyor ve mahkeme de (babaların baskısı ve yalanları ile) geri veriyor. Artık bu “çağdışı kararlar” asla olmamalı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararı örnek sayılmalıdır. (Bazı olaylarda tacizci babalar bir de üstüne “öğretmenlik” gibi mesleklerde oluyorlar, diğer çocuklar için tehlikeyi düşünün.)
Keşke bu konularla “bizim kadar ve bizden önce” Kadın Bakanlığı ilgilense ve mahkemeleri “doğru ceza vermeye, mağdur çocukları kurtarmaya ve başka çocukların mağdur olmasını da önlemeye” teşvik etseydi. Maalesef henüz bunu göremedik! Bakalım TKDF’nin “Türkiye Ensest Atlası” çıktıktan sonra konuşacaklar mı?