AB, polis şiddeti ve önerge!
.
Ülke içinde her konuda önce ağza geleni söyleyip arkasından toparlamaya çalışmak alışkanlık oldu, eskiden siyasetçiler bunu yapamazdı, büyük ayıp sayılırdı ama artık “ayıp” yok, yalan bile serbest.. Ve lakin aynı şeyi “demokratik ve kendine de, toplumlara da saygılı” ülkelere kabul ettirmek öyle kolay olmuyor.
AB-Türkiye Karma Parlamento Toplantısı’nda parti grupları Türkiye’nin bu çelişkili açıklamalarını, özellikle AB Bakanı Egemen Bağış’ın sert şekilde eleştirmişler. Yeşiller Grubu “Gezi Parkı ile ilgili polis şiddeti nasıl soruşturulacak? Gezi Parkı olayları Türk sivil toplumunun ne kadar canlı olduğunu gösterdi. İnsanlar ayağa kalktı” demiş. Alman Hristiyan Demokrat Grubu’ndan Renate Sommer “Türkiye’nin bir dostuyum. Hükümete şunu söylüyorum; AB Bakanı Bağış tüm AP’ye saldırıda bulundu. Ben büyük saldırıya uğradım. AB ve AP üyelerine özür borçlusunuz” derken, İngiliz Andrew Duff “Mesajların hiç hoş olmadığını, Bağış’ın baş müzakereci konumunda sürekli agresif ifadeler kullandığını, bu üyelik konusunu içtenlikle sorguladıklarını” belirtmiş.
Örgüt üyesi başka?
Diğer üyeler arasında “Başbakan Erdoğan’ın ‘dış komplo’dan söz ettiğini oysa bu olayın ‘derin bir başkaldırı olduğunu, bu insanların kendilerinin temsil edilmediğine ve saygı görmediklerine inandığını” söyleyenler var. AB Türkiye’den kendilerine saygısızlık yapıldığını söyleyerek özür bekliyor, ya bu ülkenin kendi vatandaşları ne yapsın? Bırakın özrü, hepsi suçlu (!), neredeyse hepsi “illegal örgüt üyesi”, Sağlık Bakanı Müezzinoğlu hala yeminine sadık kalarak “şiddet sonucu yaralanlara karşı” görevini yapan doktorlar ve sadece insani vazifesini yapan oteller (bir tanesini vurgulayıp duruyorlar, yazıktır, ayıptır) için “Gezi Parkı eylemleri sırasında yaralananları tedavi eden doktorların sorgulanacağını, otelin otoparkında yasa dışı şekilde revir kurulduğunu” söylüyor..
Karakolda çekilmiş
Polis kurşunuyla hayatını kaybettiği açıkça, kanıtıyla ortada olan Ethem Sarısülük’ün bile “örgüt üyesi olduğu” iddiası atılmış ortaya.. Eh, Genelkurmay Başkanlığı yapmış, Hükümetle yıllarca beraber çalışmış olan İlker Başbuğ’un “terör örgütü liderliği” ile suçlanabildiği ülkede bu da olacak elbet. Ama ailesi çıldırmış tabii duyunca ve o söz konusu edilen fotoğrafın “taşeron firma aracılığıyla 2012’de Hakkari’de yapılan jandarma karakolunun inşaatı sırasında çekildiğini” açıklamışlar. Müslümanım diyene büyük günah değil mi bu yalanı atmak, insanlık bu mu? O kalabalığın içinde polis örgüt üyesi mi kovalıyor? Diyelim ki öyledir, PKK ve El Kaide’ye kadar her tür örgüt üyeleri ülkede sınırsız özgürlükle dolaşırken niye?
Ve AKP “Gezi Parkı olaylarının TBMM’de tüm boyutlarıyla araştırılması” için önerge vermiş. “Şiddet kültürü yerine barış içinde yaşamanın, sorunlarımızın ‘hukuk sınırları içinde’ dile getirilmesinin görev olduğu” belirtiliyor. CHP’nin aynı konudaki önergesi 18 Haziran’da TBMM’de neden iktidar tarafından reddedildi o zaman? Ayrıca bir yandan “Polisimiz Taksim’de destan yazdı” derken hangi hukuktan veya araştırma dan, hangi barış kültüründen söz ediliyor?
Cami videosu nerede?
İşte bu çelişkiler yurt içinde çekinmeden yapılıyor, doktorların, otellerin başına dert sarılırken, göstericiler terörist diye damgalanırken “TBMM araştırması” da istenebiliyor ama Batı bunları yutmuyor maalesef. Egemen Bağış’ın AB büyükelçilerine gösterdiğini söylediği ama onlar tarafından doğrulanmayan “Camide içki içildiği ile ilgili video ve fotoğrafları” halka da izletmesi bekleniyor!
Çoban, bidon kafa filan..
PKK gidip AKM’nin üstüne kendi bayrağını asmış, göstericiler ne yapsın PKK’yla mı çatışacak, Başbakan sanki onların hatasıymış gibi “bayrağın yanına o paçavra asıldı” diyor.. Gezi Parkı’nda PKK da gitmiş bir köşede yer tutmuş, göstericiler ne yapabilir, Başbakan “yasa dışı örgütlerle beraberlerdi” diyor.. Bir manken yıllar önce TV’de “çobanla benim oyum bir mi” demiş veya bir yazar “bidon kafalı, göbeğini kaşıyan” demiş yazısında, bunları milyonlarca insana mal ediyor. “Bizim oyumuzla Kayseri’deki Ahmet’in oyu bir değil dediler” diyor. Özneyi bulun, kim dedi? Yok ortada..
“Başörtülü kadına saldırdılar” deniyor, kim yaptı, her köşe, her yol kamera dolu ama tek bir görüntü yok ortada.. Artık olsa da ben gördüğüme bile inanmaz haldeyim, ya siz?
Bir de “Gezi Parkı konusunda mahkeme kararını bekleyeceğiz, bizim istediğimiz karar çıksa bile halk oyuna başvuracağız” söylemi var.. “Biz böyle demiştik, Gezi eylemleri neden sürdü” diye soruluyor. Siz hep “Topçu Kışlası” dediniz, kaç genç gitti hala da diyorsunuz. Ve mahkemenin “yürütmeyi durdurma kararı”nı da eleştirip “herkesin adımlarını dikkatli atması lazım, hele hele yargı” demiştiniz. Durum böyleyken ve HSYK tamamen iktidara bağımlı hale gelmişken hangi mahkeme verebilir hoşlanmayacağınız bir kararı?
Bitmez, bitmiyor, insanın beyni duruyor, bugün de bu kadar..
Mehmet Alabora’nın açıklaması!
Zirveden hedef gösterilince açıklama yapmak zorunda kalıyor Memet Ali Alabora.. İlk Gezi Parkı baskını ve çadırların yakılması üzerine o duygusallık içinde aklına “Emek Sinemasının yok edilişi, Şehir Tiyatroları’nda oyunların bile ‘bürokratlar tarafından seçilmesi’ne benzer değişiklikler, Devlet Tiyatroları’nın kapatılacak olması” gibi konular da gelmiş.. Ki herkesin geldi, o şiddet diğer yanlış ve baskıları da hatırlattı insanlara. Attığı tweetin “siyasi olmadığını” belirtiyor Alabora.. Siyasi olsa ne olur, bu ülkede demokrasi olduğu iddia ediliyorsa her meslekten insanın “siyasi hatalara tepki gösterme hakkı” da vardır. Sanatçılarımızın bu şekilde baskılanması devam eden büyük yanlışlardan biridir. Memet Ali Alabora merak etmesin, belirttiği konularda üzülmekte haklı ama Türkiye ve dünya onu gayet doğru anladı zaten!