Devlet Güneydoğu’ya girebiliyor mu?
Biliyorsunuz, Şırnak-Van Karayolu yapımı nedeniyle PKK 18 Kasım’da tankerler, dozerler, kamyonlar dahil 9 iş makinasının bir kısmını yakıp uçurumdan yuvarlamış, işçileri toplayarak “Bu yol yapılmayacak, biz sizi daha önce ikaz ettik.. Üstlerimizden talimat aldık yaptırmayacağız” tehdidinde bulunmuştu.
Bu tehdidin sürmesi üzerine TSK’nın harekete geçtiği bildiriliyor. Peki nerede kaldı el ele tutuşmalar, barış söylemleri, kardeş kardeş yaşanacağı vaatleri? Çıkarlar ve bölgede hakimiyet kurma adımları söz konusu olunca hepsi bir anda bitiyor ve başa dönülüyor..
Halk sahipsiz..
Hükümet “Güneydoğu ve Doğu illerinde biz varız ama muhalefet partileri yok” sözünü sık sık tekrarladı, oysa bu öncelikle ülkeyi yöneten partinin üzülmesi gereken bir durumdur. Türkiye’nin her karış toprağı, her vatandaşın rahatça gireceği, her partinin bulunacağı şartlarda olmalıdır ve bunun sorumluluğu “devletin başındakilere” aittir. Biz giriyoruz, onlar giremiyor demek ancak devletin acziyetini ifade eder çünkü..
Bir de şu var; “Biz PKK’lı değiliz, bu bölgede yaşayan herkes PKK’yı destekliyor gibi gösteriyorlar, bundan üzüntü duyuyoruz” diyen Güneydoğu’lularla konuşurken “Burada devlet yok, asker, polis, jandarma kenara çekildi, ortada sadece PKK ve onun destekçileri kaldı. Derdimizi anlatacak kimse olmadığı gibi anlatmaya kalksak da gözetleniyoruz veya bir şekilde haber alıyorlar. Güneydoğu’da halk sahipsiz ve PKK’nın elinde kaldı bunu bilsinler” tepkilerini duyuyorsunuz.
Kısa süre sonra ortaya bir de Suriye sınır kapılarımızdan rahatça giren köktendinci terör örgütleri çıkarsa ona da şaşırmamak lazım. Bakalım Şırnak-Van Karayolu yapımında kimin dediği olacak, devletin mi, PKK’nın mı?
Öğretmenler Günü’nü unutmadım!
Köşemin devamlı yorumcularından Abidik Gubidik rumuzlu okurum beni ne kadar iyi izlediğini anlatacak şekilde şöyle yazmış Pazar günü; “Sizin de rahmetli anneniz öğretmendi, Öğretmenler Günü’ne hiç değinmemeniz bizleri şaşırttı” ..
Evet haklıdır ve kendisine teşekkür ediyorum bu uyarı için ama unutmam nedeniyle yazmamış değilim, öğretmenlerin çektiklerine olan üzüntümdür nedeni.. Televizyon programım siyasi baskılarla kesilmeden önce de “KPSS’de en yüksek puanı alan, yeterli puanı alan genç öğretmenlerin atanmayışı, onların yerine çok daha düşük puan alanların atanması” karşısındaki isyan duygularını, “diplomalarımızı aldığımız halde, sınavı kazandığımız halde hala ailelerimizden para alıyor olmak ölümden beter” dediklerini üzülerek okurdum.
Öğretmenler en sonda..
Yıllar geçti hala yüz binlerce öğretmen atama nedeniyle yasta.. Sayısız ve ihtiyaç fazlası köprü, havaalanı, sayısız alışveriş merkezi yapılıyor, gerek olmadığı ve uluslararası uzmanlar “İstanbul’da beklenen deprem çok tehlikeli, en az 50 bin kişinin öleceği tahminleri hiç abartılı değil, bu tehlikeyi arttırır, Marmara Denizi’nin ekolojik dengesini bozar” dediği halde açılmasında ısrar edilen Kanal İstanbul gibi yatırımlar öne alınıyor ama öğretmenlerin atanma konusu ancak Öğretmenler Günü’nde hatırlanıyor.
Dövülenler..
Hangi gün bu; arifesinde Kızılay Meydanı’nda yüzlerce öğretmene biber gazı sıkılan, coplarla dövüldükleri gün.. Zaten bu olayı da gördüğüm anda öğretmenlere “Günü’nüzü kutlarım” diyemeyeceğimi, kendimi ikiyüzlü gibi hissedeceğimi biliyordum, neyi kutlasınlar ki?
Sevgili annem Siret Ünaldı çok genç yaşta öğretmenliğe başlamış, Antakya Erkek Lisesi’nde “Hocam biz sizin çocukluğunuzu biliriz” diyen, neredeyse kendi yaşıtı öğrencilerden Ankara Deneme Lisesi ’nde öğretmen ve müdür muavini olarak eğittiği binlercesine varana kadar 40 yıllık meslek yaşamında sayısız öğrenci yetiştirmişti. O benim de “1 numaralı” öğretmenimdi, hayatımda ne yaptıysam ne başarı kazandıysam hepsini ona, sevgili babama ve diğer öğretmenlerimden öğrendiklerime borçluyum. Hayatta olmayanlar nur içinde yatsın, olanlara Allah uzun ömürler versin.
Ülkemdeki “saygıdeğer, saygıyı gerçekten hak eden, öğrencilerine de sevgi ve saygı göstermeyi bilen, onların sorununu kendi sorunu olarak gören” tüm öğretmenlere en içten minnet duygularımı, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Havalar soğuyor, dikkat!
Neyse ki hava Kasım sonuna kadar ılık gitti, fazla yağış olmadı, kendi adıma da sokak hayvanları adına da çok memnunum. Kış bastırırken önemli bir hatırlatmayı tekrar yapmak istiyorum; havalar soğuyunca yavru kedicikler ısınmak için “araba motorlarına” saklanıyor .
Artık kediler kışın da doğurmaya başladılar ve parmak kadar yavrular aç-susuz ve üşüyerek sokaklarda. Lütfen, aceleniz olsa bile bir saniyede kapağınızı açıp kontrol edin, parçalanmasınlar..
Onların da yaşama hakkı olduğunu unutmayın.. Tabii kapınızın önüne bir avuç mama koyarsanız daha da iyi olur!