Onlar da ‘Kürdistan’ dedi ama..
.
Başbakan Erdoğan’ın ilk kez Kuzey Irak Kürt Bölgesi için “Kürdistan” demesi, Kürdistan’ın varlığını Türkiye Başbakanı olarak resmen kabul etmesi tüm medyada manşet haber oldu ama TRT nedense haberi “Kürdistan dediği” şeklinde vermedi, “Bölgesel Kürt Yönetimi” olarak kullandı. Bir sakınca mı gördü, öyle mi istendi bilmiyoruz.
Barzani’nin Diyarbakır’a gelmesi, BDP ile AKP’nin yanında “çözüm sürecine destek vermesi” olarak kabul edildi, o da konuşmalarını bu yönde yaptı ama.. Her ne kadar “bir eleştiri getiren herkes” hemen “çözüm sürecini istemiyorlar, taş koyuyorlar” benzeri tepkilerle karşılaşır olduysa da dikkat çeken bir noktaya değinmek gerekiyor.
Kuzey Kürdistan!
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ile Mesut Barzani ’nin “Kuzey Kürdistan” vurgularına.. Baydemir Kürtçe yaptığı konuşmada Barzani’ye “Değerli başkanım, Kuzey Kürdistan’a hoş geldiniz” dedi.. “Bugün Güney Kürdistan’ın başkanı memleketi olan Amed ’de (Diyarbakır) dedi.. “Kürtler ittifak olursa Ortadoğu huzura kavuşacak” dedi..
Barzani halka hitap ederek “Kürdistan halkı sabırlı olsun, çünkü bu barış projesi kolay elde edilen bir proje değildir (...) Çok açık söylüyorum önceliğimiz Kürtlerin birliğidir” dedi.. Demek ki Diyarbakır’ın ismi değişti “Amed” oldu bile.. Suriye’ye “Batı Kürdistan” , Irak’a “Güney Kürdistan” diyorlardı, kimse konuşmaya itiraz etmediğine göre demek ki Türkiye’nin Güneydoğusu da “Kuzey Kürdistan” oldu bile.. Kala kala bir İran kaldı.. Eh, “Kürtlerin birliği” , “ittifakı” öncelik olduğuna, böyle olunca “Ortadoğu (başta İsrail) huzura kavuşacağına” göre yakında o da olur, milletçe -pardon “millet” demeyeceğiz, ülkece - alkışlarız.. İyi de bunu yapmak için neden 11 yıl beklendi de gencecik binlerce şehidi terör kurbanı olarak verdik, “ülke” yıllar boyu gözyaşı dökerek yaşadı sorusunun cevabı nedir bilen var mı?
Tansu Çiller ısrarlı!
DYP eski Genel Başkanı, eski Başbakan Tansu Çilller’in avukatı Seçil Genca Oral “28 Şubat ve Çiller”den söz eden, onun 28 Şubat ’taki MGK bildirisini “yakında başbakan olacağı ümidiyle memnuniyetle karşıladığı ve kabul ettiğini” anlatan yazılarım hakkında bana aynı açıklamayı kısa aralıklarla 2 kez gönderdi.
Bunu yayınlamam gibi bir beklentileri var ve cevap vermezsem 3’üncü kez almam mümkündür. Ve ayrıca olaylara açıklık getirilmesi “28 Şubat darbe sayılır” diyerek hapsedilmiş, çoluk çocuğuna-özgürlüğüne hasret bırakılmış insanlar adına çok önemlidir.. Hiç değilse “balık bilmezse tarih (!) bilir” ..
Açıklamaya “Anılan olayların gelişimi, yazılarınızdaki gibi değil müvekkilimin açıkladığı gibidir” cümlesiyle başlamış, “28 Şubat’ın öncelikli hedefinin DYP’nin çökertilmesi ve hükümetin iktidardan çekilmesi, DYP Liderinin düşürülmesi olduğu, aleyhinde kampanya yapılacağı” benzeri, birtakım belgelerden alınmış cümlelerle devam etmiş.. Sonunda da bunlara dayanarak “28 Şubat’ın asıl mağduru müvekkilim Tansu Çiller’dir ama şikayetçi olmamış, iddianamede de müşteki olarak yer almamıştır” diyor.
Erbakan’ı ikna etti!
Ben ise yazılarımda “yıllar sonra ortaya çıktığı söylenen bir takım belgelere” değil, ‘Çiller’in 28 Şubat ve sonrasında neler konuştuğu ve yaptığına, 28 Şubat’tan sonra hükümetin aylarca yerinde kaldığına ve ancak Çiller başbakanlığı kapmak için Erbakan’a baskı yaparak istifa ettirince iktidarı kaybettiğine’ yer vermiştim ve bunların hepsinin doğru olduğunu kendisi gayet iyi biliyor. Yazmadığım bir şeyi de ekleyeyim; Erbakan’ı imzalamaya ikna eden kendisidir, imzaladıktan sonra da Erbakan bütün devlet kurumlarına “gereğini yapın” diye genelge göndermiştir.
Eğer Çiller “üç ay daha beklemeden, hemen başbakanlığı devralma” hevesiyle MGK bildirisinin altına imza atmasaydı ve zorla imzalatılsa veya hükümet düşürülmüş olsaydı, o zaman “mağdurum” demeye hakkı olurdu, 28 Şubat’a da ancak o zaman “post modern darbe” benzeri sıfatlar yakıştırılabilirdi. İmzaladığı için kararlar yasal “Milli Güvenlik Kurulu kararı” olarak yürürlüğe konabildi.
Kitaba itiraz etmedi!
Gönderilen mektubun son paragrafında 28 Şubat döneminde Çiller’in danışmanı olan ve günün büyük kısmını yanında geçiren Mehmet Bican ve onun 28 Şubat’ı tüm detaylarıyla anlattığı kitabından ve benim bu çok önemli kitapla ilgili yorum ve alıntılarımdan söz ediliyor.
“Diğer taraftan, Sayın Bican’ın ‘28 Şubat’ta Devrilmek’ isimli kitabındaki hiçbir bilgiye itiraz edilmediğine ilişkin beyanınız da doğru değildir. Anılan kitaba müvekkilim tarafından itiraz edildiği gibi Sayın Bican ile aynı olaylara tanık olan çalışma arkadaşları ve müvekkilim, kamuoyu açıklaması yapmak sureti ile..”
Benim beyanım doğrudur, hayatım boyunca da yanlış beyanda bulunmadığım için biliyorsunuz hiç dava kaybetmedim. Kasıtlı olarak “kaybettirilen” tek davayı da (yine biliyorsunuz) AİHM’de kazandım . Tam aksine Avukat Seçil Genca Oral ’ın yazdıkları doğru değil.. Ne müvekkili, ne de bir başkasının o kitapta yazılanlara itiraz ettiği hiç duyulmadı..
(YARIN: ‘Kitabın Yazarı Mehmet Bican ne diyor?’ konusunu yazacağım)