“Yüzde 100”ün başkanı olmak
.
Tayyip Erdoğan yüzde 52 oyla cumhurbaşkanı seçildi. Muhalefetin yanlış taktiği olsa da olmasa da ilk turda galip geldi.
Halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı olmak ve ilk turda seçilmiş olmak tartışmasız bir siyasi desteği gösterir. Bu da yine tartışmasız bir siyasi kuvvettir.
Erdoğan, çok partili düzene geçildiğinden beri ülke yönetmiş olanlar arasında en kuvvetli siyasi liderdir.
Erdoğan seçildiği zaman Ak Parti iki büyük badireden henüz çıkmıştı. Gezi olayları ciddi bir Erdoğan karşıtlığı yaratmıştı. 17-25 Aralık operasyonu da Ak Parti iktidarında kaçınılmaz yaralar açmıştı.
Bu iki önemli krize rağmen, iki krizin de Ak Parti tarafından iyi yönetilmemiş olmasına rağmen Erdoğan yüzde 52 oy aldı.
Bu, “yüzde 100”ün başkanı olmaya çok yakın olduğunu gösterir. Sonuçta krizlerden az hasarla çıktığının kanıtı bu seçimdir.
2015 Haziran seçimiyle ortaya çıkan belirsiz ve krizlere açık durumu da Erdoğan başarıyla yönetti ve partisi tekrar yüzde 50 oya yükselirken yine yüzde 100’ün başkanı olma eşiğine geldi.
Bundan sonra tercih ettiği üslup ve çatışma alanlarını genişletme siyaseti, “yüzde 100”ün başkanı olmaktan vazgeçtiği anlamına geliyor.
Bir siyasi için “yüzde 100’ün başkanı” olmak yerine giderek keskinleşen hatlarla bölünmüş bir ülkede “yüzde 50’nin başkanı olmak” herhalde tercih edilecek bir durum değildir.
Bu, “yüzde 50’ye razı olma” halinde bir “kadro sorunu” olduğunu düşünmek için birçok neden var.
Önce, Türkiye’yi iç barışa bu kadar yaklaştırmış olan bir liderin, çizgisini tam tersine çevirmesinin nedenlerini sormak gerekiyor.
“Barış süreci”ni yürütecek ve bu ağırlığı taşıyabilecek bir siyasi kadro eksikliği de kolay görülebilir bir sorundur.
Sonuçta son 70 yılın en kuvvetli noktasına ulaşmış bir siyasi liderin her gidişatla oynama imkanı vardır.
Erdoğan da, “yüzde 100’ün başkanı” olmak hedefine yöneldiği zaman sonuçlarını alabilecek siyasi altyapıya sahiptir.
“Yüzde 100’ün başkanı” olmak için de anahtar çok bellidir: Önce ülkedeki bütün kanı durdurmak.