9 Temmuz, sonra 15 Temmuz, sonra da seçim mi?
.
Adalet yürüyüşünün finali bu yazı yazılırken yapılmış değil. Ama final nasıl olursa olsun toplumda önemli bir iz, hatta izler bıraktığını gösterdi.
Yürüyüş devam ederken yapılan çeşitli tartışmalar adalet kavramına epeyce uzak olduğumuzu da gösterdi.
Geçen yılların darbe operasyonlarının devletin temel direği yargı kurumunu da nasıl yerle bir etmiş olduğunu da çıplak gözle görebildik.
9 Temmuz günü, yani dün Maltepe mitingi ile gerçek bir başlık açıldı.
Bu başlığın, adalet ve demokrasi ikilisinin bir diğer yanında da 15 Temmuz duruyor.
15 Temmuz gecesi demokrasiden geriye kalan bir parçaya tutunmaya çalışırken vahim bir çöküşün kıyısından döndük. 9 Temmuz’un adaleti ile 15 Temmuz’un demokrasisi yan yana getirdiğimiz zaman toplumdaki hareketin katlanacağını da görebiliriz.
Siyasetteki tıkanmanın bir kısmını adalet yürüyüşü açmış oldu. 15 Temmuz dersini iyi öğrenmişsek, toplumun biraz daha ferahlamasını sağlayabiliriz.
Bu ferahlamanın ucunda da kaçınılmaz olarak topluma nihai soruyu sormak vardır.
Ama seçim gündeme gelmeden önce halen askıda duran bir soru olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor.
16 Nisan referandumu ile kabul edilmiş olan yeni yönetim sistemi toplumun içine sinmiş midir?
Bu soruyu sormakta bir zarar yok. Tam tersine bu kadar önemli bir siyasi değişimin halkın içine tam olarak sinmesini sağlamak diye bir sorumluluk var. Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşü en sakin haliyle bu soruyu da sormuş oldu ve bağırılmadan bir cevap geldi.
15 Temmuz’da demokrasiye bağlılığımızı tekrar edeceğiz. Ama bu bağlılığın hırpalanmış kurumları ayağa kaldırarak teyit edilmesini de bekleyeceğiz.
FETÖ operasyonlarının kuvvetli müttefiklerle gerçekleştirmiş oldukları yıkımları itiraf etmekte hala zorlanıyoruz.
Tıkanmış siyasi kanallar toplumdaki kan dolaşımını engelliyorsa, bilinen tek ilaç seçimdir.