Yazık Fener’e
.
Bizim kuşak Can Bartu’yla, Lefter Küçükandonyadis’le, Mehmetçik Basri’yle Fenerbahçeli oldu.
Fenerbahçe hayatımızın bir parçasıydı. Eski statta çocukları saha kenarına oturturlardı, Mikro Mustafa bir karış ötemizde çalım atardı.
İlk kez formayla taş tribünün arkasındaki alanda oynamıştık. Sonra mahalle turnuvasında Kuşdili Çayırı’na terfi ettik.
Kulüp başkanları Kadıköylü’ydü, komşuydu. Malzemeci semt esnafındandı. Yöneticilerden biri çok ilgimizi çekerdi; solcu olduğu, hapse girdiği söylenirdi; nitekim tekrar girdi.
Futbolcular da hep Kadıköy’de otururdu, birlikte langırt oynardık, sonra Ziya ağabey bizim bölgeye damat geldi.
Kızılcığın acısı
Basketbolu Kadıköyspor ve Modaspor’da oynasak da Fenerbahçe farklıydı, baş rakip her zaman Galatasaray’dı.
Önemli maçlara duvardan atlayıp girerken alınan kızılcık sopası darbelerinin acısını maçı izlemeye başlayınca hiç hissetmezdik. İlk sigaramızı Fener’in tribününde içmiştik. En yakın arkadaşlarımızdan birinin babası deplasman dönüşü kazada hayatını kaybetmişti.
Fenerbahçe stadına Galatasaray da gelirdi, Beşiktaş da taraftarları da; asla kavga çıkmaz, yenen sevinir yenilenle dalgasını geçer sonraki maçta tekrar karşılaşılırdı.
Nostalji böyle bir şey; ama Fenerbahçe’nin başına gelenlerin üzüntüsü içinde eskiyi anmamak elde değil.
Avrupa kupalarına katılacak diye seviniyoruz. Türlü çeşitli güç oyunlarına kapılıp gitmiş yöneticilerin Fenerbahçe’yi soktuğu durumda teselli bulmaya çalışıyoruz.
Fenerbahçe ödüyor
Fenerbahçe’yi bu hâle futbolcular getirmedi, taraftarlar getirmedi, işledikleri suçlar birkaç kanaldan tescillenmiş yöneticiler getirdi. O yöneticiler hâlâ taraftarın duyguları üzerine oynuyor, bir de işin içine “vatan millet” edebiyatları sokarak yerlerinde durmaya çalışıyorlar.Bazen köy ağası, bazen siyasi lider gibi davranmaya çalışan kulüp yöneticisi türünün hâlâ direnmesinin, herkese saldırarak futbolu çirkinleştirmeye devam etmesinin faturasını yine Fenerbahçe ödüyor.
Yeterince mahcup oldunuz; gidin artık, Fenerbahçe’ye yeterince zarar verdiniz.