Utanmazsak kurtulamayız
.
Ne zaman Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili bir tartışma olsa derelerden bol bol su getiriliyor, ama esasa girilmiyor.
Esas şudur: Hiç bin demokraside yaşanmayan olayları yaşıyoruz, utanmamız gereken olayları gizlemeye çalışıyoruz.
90’lar diye bir dönemden genel olarak utanır gibi yapıyoruz, o günlerle herhangi bir benzerliğe tepki gösteriyoruz, ama benzer olayları yaşamaya devam ediyor.
DBP Şırnak il yöneticisi olan Hurşit Külter günlerdir kayıp. Kendisinden hiç bir haber yok. Yetkililerin bu konuda bir çalışma yaptığına dair bir bilgi de yok.
90’larda da “!kaybolan kaybolmuştur” denir geçilirdi, çocuklarını arayan annelere de dayak atılırdı.
Cumartesi anneleri bir süredir dayak yemiyorlar ama hala kaybolan insanlar varsa 90’lardan fazla uzaklaşmış sayılmayız.
Diyarbakır Barosu başkanı Tahir Elçi herkesin gözü önünde öldürüldü. Soruşturmada bir adım ilerleme olmadığı gibi, delillerin doğru dürüst toplandığına dair ciddi kuşkular var.
Avrupalılarla konuşurken, hala kayıp insanlar olmasını, faili meçhuller olmasını, Hrant Dink cinayetinin nasıl çözülmemesi için çalışıldığını anlatamazsınız.
Avrupa Birliği bakanımız “Bizde faili meçhul kalmamıştır, çözülmemiş cinayet kalmamıştır, kayıp insan kalmamıştır” diyeceği güne kadar Türkiye’ye nasıl bakılacağı bellidir.
Bir ülke, kendi içindeki düzeni “birinci sınıf” olarak kurmamışsa dışarıya karşı “birinci sınıf” görüntüsü vermesi mümkün değildir.
Bu olaylar varken, güvenlik güçleri mensuplarına yeni yasal korunma imkanları getirmek de aslında şu anda yasal olmayan icraatların varlığının kabulünden başka bir şey değildir.
Faili meçhul cinayetlerden, katillerin korunmasından, insanların kaybolmasından kurtulmak için önce bunlardan utanmamız gerekiyor. “İstediğimiz ülke bu mudur” diye kendimize sorarsak ve utanabilirsem, bunlardan kurtulmak için kendi içimizde ilk hamleyi yapmış oluruz.
İnsanların kaybolduğu, faili meçhul cinayetlerin olduğu bir ülkede yaşamaktan memnunsak, o zaman durum başkadır.