Tek parti sistemi
.
Ana muhalefetin etkisiz olduğu dönemlerde sistemdeki arızadan çok söz edilirdi. Muhalefet zayıfsa iktidar partisinin rahatlığı doğaldır.
Siyasi denge olmadığı zaman da, bu rahatlık iktidar partisi için de orta ve uzun vadede sorun olabilir.
Şu anda ise etkisiz muhalefet durumu da aşıldı ve fiilen “tek partili sistem”e zorunlu bir geçiş oldu.
CHP ve MHP, kırk yıllık kalıplarla siyaset yapmanın karşılığını toplumdaki karşılıklarının hızla erimesiyle yaşıyorlar.
Türkiye’nin içinde bir savaş var. Türkiye’nin komşularıyla ciddi sorunları var. CHP ve MHP’nin ise herhangi bir önerileri, tavırları yok ve bütün gelişmeleri sessizce izliyorlar.
İç politikada da dış politikada da bir siyaset üretemeyen, toplumda oluşan ve oluşabilecek soru işaretlerini gündeme getiremeyen partiler “ideololojik kulüpler”e dönüşme yoluna çoktan girdiler.
Bu “ideolojik kulüpler”in en köklüsü sayılabilecek olan “ulusalcılık” da aynı yolun yolcusu oldu.
Ulusalcı muhalefetin, radikal milliyetçi muhalefetin siyasette bir etkinliği kalmayınca, herhangi bir sol muhalefet üretilemeyince kendiliğinden gelecek olan “tek partili sistem”dir.
Tek partili sistemde, muhalefetin yaşatamadığı siyasetleri, ihtiyaç hallerinde kuvvetli tek parti gündeme getirir, gerek duyduğu kadar uygular.
Onu kısıtlayacak, zorlayacak ve iktidarını tehdit edecek bir siyasi hareket olmadığı zaman da merkezileşme daha da kaçınılmaz hale gelir.
CHP ve MHP’nin yaşadıkları kimlik krizlerinden çıkmaları için şu anda kimsenin elinde bir reçete bulunmuyor, çünkü gerçek durumla ilgili teşhis durgunluğundan kimse çıkabilmiş değil. Bu yüzden de iki muhalefet partisinde kimlik ve siyaset değil sadece genel başkanlar tartışılıyor.
Fiilen tek partili sisteme geçmiş olmanın rahatlığını yaşayan Ak Parti’nin tek başına anayasa yapması için oldukça geniş bir “manevi” alanı olmuştur.
Ak Parti yeni anayasa üzerinden yürüdükçe, “fabrika ayarlarına dönüş” diye özetledikleri reformları getirebildikçe muhalefete hiçbir hareket alanı kalmayacaktır.