Şükretmek mi istemek mi?
.
Bizim kuşak “şükretmek” eğitimiyle büyüdü. Öğretilen hep “bardağın dolu tarafını” görmek ve daha kötüsünü düşünerek “şükretmek”ti.
Buradan da “bir lokma bir hırka”ya geçilirdi. Öğretilirdi ki, dünya nimetleri için fazla talepkâr olmayacaksın, en azla yetinmesini bileceksin.
Şimdi geçmişe doğru bakınca, bu felsefenin mecburiyetten kaynaklandığını görmek zor değil. Ne vardı ki ne isteyeceksin?
Otomobil çok zengin işiydi, orta üst sınıf için bile hayaldi. Telefon olmasa ne olurdu. Akşam baba eve ekmek getiriyor ya...
Sadece özgürlük...
Çok uzak değil, yirmi yıl öncesinde “hayal” denilecek vakalar, bugünün basit gerçekleri olunca istemeyi de öğrendik.
Bugünün genç kuşakları istiyor. Ulaşılabilecek her şey bir adım ötende, neden uzanmayasın, neden istemeyesin ki...
Özgür olunca isteyebileceğini genç kuşaklar dünyanın hızına uygun olarak öğrendi. Bizden ancak “yetmez ama evet” çıkıyor, onlar hep “yetmez” diyor.
Kimine o yetmez, kimine bu yetmez, ama özgürlük hiçbir zaman yetmez.
Biz de bunu biliyor gibi yapıyorduk, ama bugün tam öğrendik.
68 dalgasının içinde savrulurken ne istediğimizi zor ifade ediyorduk, tanımları doğru yapamıyor, kavramları birbirine karıştırıyorduk.
Aslında sadece özgürlükmüş, insan yerine konulduğumuzu, dolayısıyla her şeye hakkımız olduğunu hissetmekmiş.
Yıldızlara dokunmak...
Genç kuşaklara imrenmemek elde değil. Ne istediklerini biliyorlar, her şeyi istemeye hakları olduğunu biliyorlar ve özgür bireyler olduklarının kabul edilmesini istiyorlar.
Şükretmenin yerine sürekli daha iyisini talep etmeyi koyan genç kuşaklarla dünyanın kaderinde olan ilerleme daha da hızlanacaktır.
Gençlere güvenmemek kendinden korkmaktan başka bir şey değildir.
Gençlerde lüzumsuz korkular olmaz. Her bebek yıldızları ilk gördüğünde uzanıp dokunmak ister.
Kurban Bayramı’nda bir “şükretme” gerekiyor, kurban kanlarına bulanmış şehirler kalmadı. Okurlarımızın ve okumayanlarımızın bayramı kutlu olsun.