Şii baharı
.
İsrail’in Mavi Marmara nedeniyle özür dilemesinin ardından yapılan bazı yorumlar “tüh bu da AKP’ye, Erdoğan’a yarayacak” duygusunu aşamadı. Her şeyi, dar bir iç politika faydasından görmeye alışmış olanlar için, bizim de içinde bulunduğumuz Orta Doğu’daki değişimleri izlemek kolay değil.
Arap baharı, bir yandan kökleşmiş rejimlerin değişebileceğini, insanların daha iyi bir dünya için bu coğrafyada da harekete geçebileceklerini gösterdi.
Aynı zamanda da bu dönüşümlerin kısa sürelerde sağlanmasının ne kadar güç olduğunu da gösterdi.
Anahtar Suriye
Türkiye, bölgede daha etkili bir “aktör” olma politikasını seçerken, “komşularla sıfır sorun” hedefinde ciddi sarsılmalar da yaşadı. Hem İsrail’le hem İsrail’in baş düşmanlarıyla sorunlu olmak açıklaması güç bir çelişki şeklinde önümüze çıktı.
ABD ve Batı’nın Orta Doğu’daki değişim planlarının göbeğinde hâlâ İran duruyor. İran’ın “yalnızlaşması” için de Suriye’deki değişim en önemli anahtar olarak görülüyor. Anahtar çalışırsa İran’ın kontrolündeki Şii ekseninin yapısı bozulacak, yalnız kalan İran siyasi baskılara daha açık hâle gelecektir.
Bu süreçte Filistin meselesinde de gelişme sağlayarak, bölgesel çatışmaların tek eksenini İran’a indirmek isteyen ABD yine, Obama’nın “Filistin devleti” açıklamasıyla bunun işaretini verdi.
Savaşı bitirmek
Şu anda; bütün silahların hazır beklediği bir çatışma düzleminde “Şii baharı”na kadar uzanabilecek bir süreç için iyimser olunabilecek bir ortam görülmüyor.
İsrail’in özür dilemesi bulunduğumuz noktada Türkiye’yi “etkili aktör” olmaya davettir. Bu süreçte Türkiye’nin bölge için hedefi de bir “Şii baharı”ndan başka bir şey olamaz. “Şii baharı”nın içinde Irak’ta süren Şii-Sünni savaşı da vardır, İran’ın kendisini bir savaş odağı ve hedefi olmaktan çıkartması da vardır.
Türkiye, hem Batı’nın hem Orta Doğu’nun ucu olarak ‘Doğu’sundaki bütün baharlarda etkili olabilmesinin yolunun, kendi savaşını bitirmekten ve “demokrasiyi başarmış” önemli bir örnek olmaktan geçtiğini biliyor.
“Şii baharı”nın da yolu Ankara’dan geçiyor.