Sandık güzeldir
.
Biri söylemiş biz de tekrar edip duruyoruz: İnsanlığın şu ana kadar bulduğu en az sakıncalı yönetim şekli demokrasidir.
‘Demokrasi mi cumhuriyet mi’ gibi zor bir soruyu da zamanında tartıştık. Vardığımız sonuç “hem demokrasi hem cumhuriyet” oldu.
Demokrasiden hangi nedenle, gerekçeyle olursa olsun vazgeçmenin bedelini çok fazla ödemiş bir millet olmamıza rağmen doğru cevabı bulmamız epey zaman aldı.
Artık “daha çok demokrasi” konuşmamız, aslında çok yakın zamanlarda gerçekleşti. Demokrasinin dev bir sistem olduğunu, hayatın her alanında, en küçük parçasında bile bir anlamı olduğunu da yavaş olsa da öğreniyoruz.
Bu dev sistemin çalışması bir oyla başlar. Biri pusulayı alır, seçtiği insana veya siyasete mührü vurur, zarfa koyar ve sandığa atar.
İşte o anda sistem çalışmaya başlar. Bir oyla başlar, milyonlarca oy olur, bu oylarla yönetime aday olanlara açık talimatlar gider. Sonra onlar sistemin diğer unsurlarını, merkezi ve yerel yönetimleri çalıştırmaya başlar. Ve sonra yine sistemin ucunda bir insan kalır. O insan, sandık tekrar ortaya çıktığında bir geriye bir ileriye bakar ve sistemi tekrar çalıştırmaya başlar.
Sandık kutsaldır, oy kutsaldır sözleri bunun için çok kullanılır. Sistemi çalıştırmayı başlatan o kutsal sandığa atılan kutsal oydur.
Bir sandık, mühürlenmiş bir kağıt parçası, o mühürü vuranın geleceğini de belirler, o mühürlü kağıdı bekleyen insanların kaderlerini de belirler.
Zarfı sandığa attıktan sonra insanda bir rahatlama duygusu belirir. Kendi geleceği için en kuvvetli silahını kullanmış, kendisinin, ailesinin, ülkesinin geleceğini belirleme görevini yapmış olmanın verdiği güvenle rahatlama sistemin maneviyatını oluşturur.
Sandığa gidenle gitmeyen arasında çok büyük bir maneviyat farkı da ortaya çıkar. Sandığa gitmeyen, neden gitmediğini açıklamak için manasız gerekçeler uydurur, kendi içindeki rahatsızlığı dışarı vurmamaya çalışır.
Zarfın içindeki mühürlü kağıdı sandığa atmanın verdiği rahatlık ve güven, aynı zamanda onurdur, gururdur.
Sandık güzeldir.