‘Sana ne’ dünyasında değiliz
.
Neyse ki içine kapanmış toplumların, gözlerinin dünyaya kapalı olduğu dönemler epeyce gerilerde kaldı.
Neyse ki dünyanın bir ucunda yaşayanlar diğer ucunda yaşayanların sorunlarını biliyor, izliyor, onlara yardımcı olmaya çalışıyor.
Neyse ki “bu benim iç işim, sana ne!” diyenlerin yönettiği ülkelerden yeryüzünde çok az kaldı.
Neyse ki, Çin’deki öğrenci kıyımı da, Sudan’daki azınlık kıyımı da, Güney Amerika’daki yerlilerin kaderi de, Somali’deki açlık da, Filistinli çocuklar da giderek daha çok sayıda “dünyalı” insanın ilgi alanına giriyor.
Neyse ki Türkiye’de yaşanan her insan hakkı ihlali hızla bütün dünyanın bilgisine ulaşıyor, neyse ki dünyanın diğer ucundakiler insan haklarını savunmak, insan haklarını savunanları desteklemek için harekete geçiyor...
“Sana ne” diyenlerin dünyası iyice gerilerde kalırken, Ankara’dan ağır bir “sana ne” sesi yükseldi. “Sana ne” diyen, Başbakanımız Tayyip Erdoğan; “sana ne” denilen de Paul Auster, Amerikalı yazar.
Paul Auster da bir dünyalı olarak Türkiye’de ifade özgürlüğü sıkıntıları olduğunu biliyor, buna tepkisini göstermek ve durumu bilmeyenlerin dikkatini çekmek için “Türkiye’ye gelmeyeceğini” söyledi.
Başbakan’ın Auster’a cevabı “gelsen ne olur, gelmesen ne olur” olmuş. Yani “Sana ne” diyor...
“Filistin benim sorunum” diyen, “Suriyeli insanların sorunu benim sorunum” diyen bir kişi, Paul Auster’e “sana ne” diyorsa, ortada bir “tutarlılık sorunu” var demektir.
Paul Auster’ın dikkat çektiği ifade özgürlüğü konusunda “yaralı” olduğumuz ortada.
Daha vahim durumları önceden yaşamış olabiliriz, ama daha önce yaşadıklarımız, bugün de medeni koşullara sahip olamayışımızın gerekçesi olamaz. Dünya ifade özgürlüğü klasmanında yüz bilmem kaçıncı sırada, demokrasiden çok uzakta birkaç üçüncü dünya ülkesinin bile gerisinde yer alıyorsak ortada bir sorun var demektir ve Paul Auster da bunu söyler.
Bugün “Sana ne” dünyasında yaşayan çok az ülke kaldı. Onların yanına doğru gerilemek istemiyorsak Paul Auster’e ancak teşekkür edebiliriz. Ona “sana ne” demek zaten kendine güvensizliğin ifadesidir; göğsünü gere gere davet edebilmekse, güveni gösterir. Gösterirdi...
NOT: Paul Auster’ın davranışını “Yahudiliğine” bağlamak en basitinden ırkçılıktır. Belki “rating” yapar, alkış bile alır; ama “kin ve nefret söylemi”nin en ucuz örneklerinden birisidir. Bu örnek de medyamızın kara listesine eklenmiştir.