Ne bağımsızlığı?
.
Anayasa Mahkemesi’nden üst üste çıkan kararların neredeyse tümü, siyasi iktidarın bazı önemli düzenlemelerinin aleyhine oldu.
Bu durum, yüksek yargıyla ilgili yeni bir çatışma alanı yaratmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısına ilişkin son düzenlemedeki Adalet Bakanı yetkilerini Anayasa Mahkemesi’nin iptal etmesi “siyasi” bir karar olarak görülmüştür.
Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi’nin parçası olan, bireysel başvuruları karara bağlayan kurulun da, iç hukuk yolları tüketilmeden “Twitter” kararı vermesi de siyasi iktidarın tasarruflarına karşı tavır olarak alınmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin kendi görev ve sorumluluğuyla ilgili olarak son getirdiği doğrudan ve dolaylı yorumlar, bu kurumun siyasi bir “karşı ağırlık” olarak çalışmakta sakınca görmediğini gösteriyor.
Sistem meselesi
Anayasa Mahkemesi’nin, son aldığı pozisyonların tümüne bakıldığında yeniden bir “jüristokrasi” tartışmasının çıkması da kaçınılmazdır.
Yüksek yargının birbirini seçerek oluşturduğu yapının değişmesine yapının tümü direniyor. Birbirini seçerek oluşturulan büyük “kast” sistemi, bu hususun adına “bağımsızlık” diyerek kendisini korumuştur.
Gerçekte sonuna kadar bağımlı olan bu yapı, daha önce de kendisini rahatsız eden siyasi iktidarlarla çatışmış ve onları geriletmiştir.
Daha önce başarıya ulaşmış “yüklenme” yöntemi bir kez daha bu siyasi iktidarı geriletmek için deneniyor.
Türk yargısı, yüksek yargı da dâhil ve başta, hiçbir zaman tarafsız ve bağımsız olmamıştır. Devletçi ve siyaset karşıtı geleneğiyle her zaman taraf ve bağımlı olmuştur.
Sistemin tümünün değişim ve dönüşümüne karşı yargı en kuvvetli direnci gösterirken, tekrar müesses nizamın kalesi olmaya çalışmaktadır.
Mesele bir karar, bir yasa değildir, sistemin tümünün işleyiş tarzının ve yapısının bu topluma, toplumdaki değişime ve taleplerine iyice dar gelmesi meselesidir.
Hiç bir zaman gerçek olmamış bir “yargı bağımsızdır” efsanesi, değişimin her aşamasında biraz daha çökmektedir.