MİT kanunu dolayısıyla
.
MİT kanununda değişiklik ihtiyacı herkesin bildiği gibi, doğrudan MİT’in tepesine yönelik operasyon ve yakında MİT’in kontrolündeki TIR’lara yapılan jandarma operasyonuyla ortaya çıktı. İlk operasyon sonrasında MİT personelinin “korunması”na ilişkin bazı düzenlemeler yapılmıştı, bu kez görev ve yetki tanımları yenilendi.
İhtiyaçlardan biri de barış süreci kapsamında müzakereleri yürüten, görüşmeleri yapan MİT’in yasal dayanağa sahip olmasıydı.
Olayların sıcağında ortaya çıkan yasal düzenleme ihtiyaçları bazı durumlarda bakışların sadece günün sıkıntısıyla kısıtlı kalması gibi bir yeni soruna yol açabiliyor.
İnternet ve HSYK gibi MİT kanununda da acele hareket edilirken, bazı noktaların yeni sakıncalara yol açabileceği görüldü.
MİT gibi örgütler dünyanın hiçbir yerinde kimseye sevimli gelmez, bunlardan çekinilir, açıklanamayan kimi olaylar bu örgütlere atfedilir, görev tanımları ve yetkileri de her zaman tartışılır.
Bizim siyasi geçmişimizde, MİT’in iç siyasette ve demokrasi dışı müdahalelerde kullanılmasının çok örneği vardır. Bu nedenle “süt/yoğurt” reflekslerinin ortaya çıkması da doğaldır, meşrudur.
Amaç ‘öğrenmek’ olmayınca
Yeni kanunla birlikte ortaya çıkan tartışma da aslında bir tartışma değil. Bu konuda bilgili hukukçuların kamuoyunu aydınlatması yine mümkün olmadı, her tarafı yalnızca bir toptan tepki sesi kapladı.
Başka ülkelerde, adı çok bilinen benzer örgütlerin hukuki dayanaklarının ne olduğunu, bizde neyin farklı olduğunu öğrenmeye kalkmadığımız gibi, konuyu bilenlerin de sesi pek çıkmadı.
İlk andan itibaren çok kuvvetli bir tepki sesi duyulunca, bu tepkiye katılmamak “ihanet” ve “satılmışlık” sıfatlarıyla yüklenince olay yine kaba bir kutuplaşmaya dönüştü.
Hükümetin attığı her adıma karşı, bağırarak, büyük öfke selleriyle tepki göstermek bazıları için günlük bir faaliyet türü hâline geldi. Bu öfke seline kapılmayanlar üzerinde “mahalle baskısı” kurmak, hatta “tehdit”e giren suçlamalarda bulunmak da alışkanlığa dönüştü.
Mesele MİT kanununu anlamak, sakıncasını öğrenmek ve anlatmak olmayınca, düzeltmesini de Hükümet kendi kendine yapıyor.
Başbakan, seçim kampanyasında 60 şehirde konuşacak, öfke selleriyle yaşayanlar da en az 60 kez köpürme imkânına kavuşacak.