Masa zaten yoktu
.
Anayasa komisyonunun dağılmasıyla birlikte, “masayı kim devirdi” diye tartışılıyor.
Bu da “oyun”un parçası, çünkü ortada gerçekten bir masa yoktu.
Herkesin iğreti oturduğu, bir sonuç alınamayacağı inancıyla iliştiği masanın olmadığını zaten herkes biliyordu.
Medeni bir anayasa için ortak bir irade oluşturulamıyor, neden oluşturulamadığı da kimsenin gizlisi değil.
Demokratik ve çağdaş bir anayasanın, bugünkü temel sorunların çözümü yolunda çok önemli bir dayanak olacağını herkes tekrar ediyor.
Bunu istiyormuş gibi görünürken, atılan her adımın bir çıkmaza girmesinin bir tek anlamı var. Aslında istemiyorlar.
CHP bu masaya iğreti bir şekilde otururken, zaten en başından bu komisyonu boykot etmeyi konuşuyordu.
Ak Parti komisyon gündemine başkanlığı getirince CHP çok mutlu oldu ve aslında istediğini yapmanın bahanesini buldu.
Ak Parti’nin bugüne kadar, anayasa konusunda ortaya getirdiği çeşitli görüşlerle en yakın görüşleri HDP’nin paylaştığı da biliniyor. Aslında tek ayrılık yine başkanlık meselesidir. Bu farazi masanın dağılmasıyla durum değişmemiş, ilk halinde sağlamlanmıştır.
Ak Parti içinde başkanlık sisteminin de bulunduğu bir anayasa taslağı getirecek ve bunu Meclis’in onayına sunacaktır.
Bu noktada da asıl siyasi meydan okuma başlayacaktır. Ak Parti bütün muhalefete bunun halkın görüş ve onayına sunulması için çağrı yapacak, bunun siyasi alt yapısını hazırlayacaktır. Meseleyi tümüyle halkın kararına sunmak demokratik bir tavırdır ve halka dayanarak bir sonuca ulaşma girişimi de meşrudur.
Muhalefet kanadından bu anayasa önerisinin halk oyuna sunulması için gereken 15 milletvekili desteği çıkar mı çıkmaz mı?
Çıkar ve anayasa halkın önüne gelirse, burada neyin sakıncalı olduğunu, halkın çıkarlarının aleyhine olduğunu anlatmak için de muhalefetin epeyce uğraşması gerekecek.
Dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz, kaybettiğimiz zaman ve enerjinin haddi hesabı yok. “Olmazlar” üzerinden başlayan bir siyaset tarzının da kimseye faydası olmadığını tekrara bile gerek yok.