Kendimize bakalım
.
Fransız siyasetinin tarihe kanunla müdahale tavrının savunulacak bir yanı yok. Fransız siyaseti bu tavrıyla tarihi gerçeklerin aydınlanmasına, halkların dostluğuna değil; tarihi gerçeklerin kavranması sürecinin zayıflamasına, dostlukların ertelenmesine katkıda bulunduğunu görmedi.
Kin ve nefret söyleminin yok edilmesi için, insanlar arasında bunların kaynağındaki duyguların bilinmesi gerekiyor. Fransız siyasetinin tavrı, iddia edilen amacın tam tersine, o duyguların beslenmesine yaradı.
Türk toplumunun, hem siyasi yapısı hem insani duyarlılıklarıyla bu “travma”nın üstesinden gelmesi yolunda bir gerileme yaşanacak. Fransız siyaseti Türk toplumuna kötülük etti, ama dostluk sürecini geciktirerek Ermeni toplumuna da kötülük etti.
Şimdi ortalığı bir kez daha kin, nefret, ırkçılık rüzgârları kaplayacak. Bu rüzgârların içinde sağlıklı düşünce ortamları yaratmak kolay değil, ama Türk toplumu bütün bunların üstesinden gelmenin yollarını da bulmak zorunda.
Dağılan imparatorluğun son yöneticilerinin işledikleri bir insanlık suçunu bizim suçumuzmuş gibi üstlenmekle başlayan yanlışlar zincirinin yarattığı önyargıların üstesinden gelmek zorundayız.
Dünya, kimilerinin sandığının aksine, bu olayla ilgili olarak kanaatini belirlemiş durumda; çok çok azınlıkta kalmış birkaç tarihçi ve kaynağın bu kanaati değiştirebilmesi ihtimali sıfırdır.
Bu kanaatin, Türkiye’den yükselen, kimisi bu kanunu çıkartanlara neredeyse hak verdirecek nitelikteki tepkilerle değişmesi ihtimali de sıfırın altındadır.
Türk toplumu bu sıkıntının içinden, onlarca yıldır ezberletilmiş “kin, nefret, düşmanlık” üslubunun tekrarlanmasıyla çıkamaz. Ama “kendisine bakarak” çıkabilir.
İşe önce, ortada bir “insanlık suçu” olup olmadığı üzerine düşünerek başlayabilir. Tarihle ilgili yalanları söyleyenlerin, asıl “düşmanlar” olduğunu görerek yola devam edebilir. Sonra tartışılır, bu suçta hiçbir sorumluluğu olmayan cumhuriyetin ne yapması gerektiği.
Adına ister sadece “tehcir dolayısıyla yaşanan talihsiz olaylar” deyin, isterseniz “soykırım” deyin, isterseniz “büyük felaket” deyin, Fransız siyasilerle ve bütün dünyayla savaşmadan önce, en başta “kendimize bakalım.”
Eğer öteden beri gittiğimiz yollarla devam edersek, bu toplum sorumluluğu olmayan bir suça biraz daha fazla gömülür, işin içinden çıkmak daha da zorlaşır.