İmralı’sız da olmaz HDP’siz de olmaz
.
Barış sürecinin başından beri, Hükümet-devlet tarafında zaman zaman, süreci “tek merkezden yürütme” fikri ortaya çıktı.
Bu fikrin ağır bastığı dönemlerde Abdullah Öcalan’ın “muhataplığı” tartışıldı, BDP’nin daha çok devrede olması beklendi.
Her seferinde, sürecin bir ayağında aksama, tekleme olduğunda süreç de tekledi, zaman kayıpları, odaklanma sıkıntıları yaşandı.
Barış sürecini Hükümet-devlet tarafının tek taraflı hamlelerle yürütmesinin zorluğu da her seferinde ortaya çıktı.
HDP-BDP bu aralar yine “kötü çocuk” olmakla suçlanıyor, sürece bağlılığı, kararlılığı sorgulanıyor.
Benzer şekilde Abdullah Öcalan’ın otoritesi de sorgulanmış, böyle bir boşluğun olmadığı ise anında kanıtlanmıştı.
HDP-BDP, barış süreci konusunda Öcalan’la temel bir fikir ayrılığına düşmüş olsaydı, bugünkü aşamaya gelinmemiş olurdu.
Bu aşamada “eve dönüş” kısmı tartışılıyor, buradaki gündemin bu olduğu açıkça Hükümet tarafından da ifade ediliyor.
“Eve dönüş”, içerde veya dışarda halen PKK örgütlenmesi içinde bulunanların bu yapıdan ayrılarak normal hayata ve yasal siyasete dönmeleridir.
Bunun hukuki ve manevi dayanaklarını sağlayacak olan Hükümettir, ama hayata geçmesini sağlayacak olan HDP-BDP’dir.
Öcalan’ın çok önce gündeme getirdiği “hukuki dayanak” konusunda ilerleme sağlayacak olan Hükümettir, bunun gereğinin yapılmasını sağlayacak olan HDP-BDP’dir.
Geçen Nevruz’da Öcalan tarafından ortaya konulmuş yol haritasına HDP-BDP tarafından taş konulduğunu söylemek hem haksızlıktır hem de sürecin gerektirdiği güven duygusunu zedelemek anlamına gelir.
Öcalan’ın “lider” durumu ve “birinci muhatap” konumunun tartışması da çoktan bitti. Öcalan, Kürtler adına koyduğu yol haritasına uyuyor, buna zarar verecek çatışmaların dışında kalınmasına da özen gösteriyor.
İmralı olmadan barış sürecinin yürümesinin mümkün olmadığı çoktan görüldü, ama HDP-BDP’siz ilerleme sağlamayı akıllarından geçirenler de bu yeni oluşumun neyi temsil ettiğini iyi düşünsünler.
Barış süreci İmralı’sız olamazdı, HDP-BDP’siz de olamaz.