İhtiyaç ve mecburiyet
.
BDP’nin, solu yanına alarak bir “Türkiye partisi”ne dönüşme girişimi ilk andan itibaren tepki ve eleştiri toplamaya başladı.
Bu girişimin fikir babası olan Abdullah Öcalan’a açık tepki vermeyen bazı BDP’lilerden olumsuz görüşler geldi.
Türkiye’de sosyalist solun legal olarak sahneye çıktığı 1965 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin oy oranı yüzde 3’tü. O dönemdeki seçim sistemi sayesinde TİP’ten Meclis’e 14 milletvekili girdi ve bu grup gerçekten siyasetin havasını değiştirdi.
Bugün de sosyalist solda 6-7 siyasi parti var, toplam oy oranı da yine ancak yüzde 3’e yaklaşıyor.
Kavram kargaşası
Halkların Demokratik Partisi’ne, ÖDP ve TKP dışındaki küçük partilerin birçoğu katıldı. TKP, adındaki komünist kelimesine rağmen “ulusalcı” çizgiye çok yakın bir hatta siyaset yapıyor, ÖDP ise CHP’den gelen seçim ittifakı önerisine yakın, HDP’ye uzak duruyor.
Milliyetçi-devletçi-Kemalist siyasetlerin kendilerini sol olarak sunmasının yarattığı kavram ve siyaset kargaşaları hâlen giderilmiş değil. Bu yüzden “sol oylar” derken herkesin kastettiği bayağı fark ediyor, hesaplar da bu kargaşaya göre yapılıyor.
Türkiye’de sol siyaset üretimindeki fukaralık ortadadır. Sol, yakasını devletçilik ve milliyetçilikten kurtaramadığı gibi 70’lerde yakalandığı hastalıkların ağırlığı da hâlâ üzerinde.
HDP’nin bunları aşacak bir parti olup olmayacağını şu anda söylemek mümkün değil. Ama etkili bir sol siyasetin hem bir ihtiyaç hem de mecburiyet olduğu kesindir.
Bir hesap daha var
BDP‘nin, etnik ve milliyetçi yapısıyla Türkiye siyasetinde varabileceği en uç noktaya geldiği tespitini demokratik Kürt siyaseti uzun süre önce yaptı.
Bu girişimin “kadük” kalıp kalmayacağı da hem Kürt siyasetinin hem solun değişik unsurlarının bu konudaki iradesine ve fikir açıklığına bağlı.
Hesabı daha basitleştirerek yapanlar “yüzde 7 Kürt oyları artı yüzde 3-4 sol oylar eşittir yüzde 10-11’lik bir Türkiye partisi” sonucuna varıyor.
HDP’nin izleyeceği siyasi çizgide “AKP karşıtlığı”nın demokratik mücadelenin önüne geçebileceği kaygısı da vardır ve bundan “HDP barış sürecini zora sokabilir” endişesi de çıkıyor.
“AKP karşıtlığı”nı ana endeks yapan siyasetlerin buluştuğu hat “ulusalcı” hattır ve HDP’nin de bu tuzağa düşmesi, Kürt siyasetini de “ulusalcılığa” payanda yapma ihtimalini kuvvetli bir ihtimal olarak görmediğimizi söyleyebiliriz.