İdam lafını bırakalım
.
Önce sokakta başladı, sonra en üst düzeyden de telaffuz edildi “idam” kelimesi. Batı’dan hızlı bir tepki gelince Ankara’dan da duygusal tepkiler ortaya çıktı.
İdam cezasının geri getirilmesi, şu andaki evrensel hukuk kurallarına göre mümkün değildir. Bütün sakıncaları göz önüne alınıp getirilse bile 15 Temmuz darbe girişimi sanıklarına uygulanması mümkün değildir.
“Evrensel hukuk bizi ilgilendirmez” deyip, idam cezasını getirip, “makable şamil”, yani geriye dönük olarak uygulamak, hırsızın kolunu kesme cezası getirmekten farklı değildir.
Bir kısım hukukçu veya durumdan vazife çıkarıp yaranma çabasındaki şahıs “suçun devam etmesi” gibi bir kavram uydurarak kılıf hazırlama peşine düşmüştür.
Bunun, bugünün evrensel hukuk mantığında bir yeri olmadığı gibi bu, sadece hukuk devletine vurulan ağır bir darbeden, Türkiye’nin hukuk devleti olmaktan vazgeçmesinden başka bir anlama gelmez.
Türk halkı, hukuk devletini ortadan kaldırmaya kalkışanlara karşı durmuştur, hukuk devletinden vazgeçmek değil, hukuk devletine en fazla ihtiyacı olan bir dönem yaşamaktadır.
Darbe girişimini ve arkasını temizlemek ancak hukuk devletine ve temel hak ve özgürlüklere tam olarak sahip çıkmakla mümkündür.
Bu nedenle, yetkililerin en fazla hassasiyet göstermesi gereken meselelerden biri zanlılara kötü muamele ve işkence iddialarıdır. Maalesef devletin bazı kesimlerinde bu alışkanlıklar vardır. Şu anda iddiaların ne kadar doğru olduğunu bilmek mümkün değil, ama yetkili merciler bu konuda da uyanık ve hassas olmak zorundadır.
İdam lafının yol açtığı rahatsızlıklarla, tedirginliklerle olayın esasını gözden kaçırmaya çalışanlar da olacaktır. Batı’da “al birini vur ötekine” algısı yaratma çabaları da bellidir. Bunlara yol verecek yanlışlara da tahammülümüz olmamalıdır.
Ülkemizin atlattığı badire ortada olduğuna göre, alınan tedbirlerin meşruiyetine gölge düşürmek isteyen hiçbir girişime yol açma hakkımız yoktur.