Hâlâ güven sorunu
.
“Demokrasi paketi”nden genel beklenti yüksekti, Kürtlerin beklentisi de yüksekti. Paket Kürtlerin beklentisini karşılamadı.
Karşılamadığı gibi hâlâ bir “güven” sorunu yaşandığını da gösterdi.
Nevruz’dan bu yana geçen aylarda beklenti Hükümet tarafından en azından “kararlılık” gösteren bazı adımların atılmasıydı.
Önceki deneyimlerin tümünde “devlet”in bir şekilde “yan çizdigi” gerçektir.
Ve güven sorununun temel kaynağı budur.
‘Terör’ tanımının önemi
Toplumun geniş kesiminde, Anayasa’daki etnik vurguların kalkması, herkesi kapsayan vatandaşlık tanımıyla ayrımcılığın en temelden ortadan kaldırılması onaylanmıştır.
Yeni anayasa hazırlığının ilk komisyonda takılmış olması, iki ileri bir geri hâlinde sallanmakta oluşu Hükümet’in iradesine bağlanamaz. Ama “bekleyenler” tarafının “Siz elli yılın en güçlü hükümetisiniz, ilan ettiğiniz irade yolunda çözümleri bulmakla yükümlüsünüz” demesi de meşrudur, anlaşılması gereken bir tepkidir.
Terörle Mücadele Kanunu’nun kalkması, kanunlardaki “terör” kavramının düzeltilmesi her pakette bekleniyordu, son pakete de giremedi.
“Terör” tanımı gerçekten “terör faaliyeti”ni ayırt edecek şekilde düzeltildiğinde şu anda tutuklu KCK sanıklarının büyük çoğunluğunun, gazeteci kimliği olanların tahliyesi mümkün olacaktır.
Alavere dalavere...
Esasında sıkıntı, Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat davalarıdır. Hükümet’in “Subaylar hapse atılıyor” saldırısıyla karşılaşmak istememesi doğaldır. Böyle bir hassasiyet olmakla birlikte, mesele varolan bir haksızlığın, adaletsizliğin giderilmesi olduğu için tabii ki “bekleyenler”in rahatsızlığı da doğaldır.
“Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” cümlesi sadece bir askerlik hâlini anlatmaz, yüz yıllık bir adaletsizlik hâlini de anlatır.
Bugün bu cümle bir güvensizliği ifadesi olarak ortaya çıkıyor. Beklenti, haklı beklenti, hâlâ Hükümet’in çözüm iradesinin aynı kuvvetle devam ettiğinin kanıtlanmasıdır.
“Barış süreci” güvenin sürekli diri tutulmasını gerektiren bir süreçtir, geçmiş deneyler de bunun ana sorumluluğunu siyasete yüklüyor.