En sıkı tedbir
.
Sıkıyönetim kararı alınamazdı, en sıkı tedbir olarak alınabilecek tek karar “olağanüstü hal” ilanıydı.
Olağanüstü hal, adı üzerinde, olağan kanuni imkanların dışında imkanların kullanılmasıdır.
Olağanüstü hal, fiilen ülkenin bir kısmında, Güneydoğu’da uygulanıyordu, üç ay bütün ülkede uygulanacak.
Olağanüstü hal, iyi bir şey değil, çünkü her durumda bazı haklar askıya alınabiliyor. Ama duruma gerçekçi bakmak zorundayız.
Türkiye, Cumhurbaşkanının öldürülmesiyle başlayacak bir darbe girişimi atlattı. Bu girişimin içinde veya başında uyunan bir yapılanma var.
Ve bu yapılanma birçok devlet kurumunda örgütlüdür. Şu andaki siyasi açıklamalarda bu girişim esas fail olarak ele alınmaktadır.
Bu girişimi yapanların kuvveti vardır, bunu görmek için gözaltına alınan ve tutuklanan general ve amiral sayısına bakmak bile yeterlidir.
Bu yapının “kazınması” hem meşrudur hem kaçınılmazdır hem gereklidir.
Olağanüstü hal uygulamasında, ilan edilmiş ve kabul edilmesi gereken amacı aşan uygulamalar ortaya çıkabilir mi? Olabilir de olmayabilir de. Ama böyle uygulamalar ortaya çıkarsa bunlara karşı çıkmak da demokrasi gereği ve görevidir.
Olağanüstü hal gibi bir uygulamayı kabul etmek kolay olmasa da, 15 Temmuz’da neler olduğunu aklımızdan çıkarmamız mümkün değildir.
Böyle şeyler yaşanmamış gibi davrananlar veya bunu bir oyun zannedecek kadar şuursuz olanlar hala vardır. Ve olağanüstü hal kararı da bu oyunun devamı gibi algılanacaktır.
Türkiye’de ne yaşandığının pek farkında olmayan bazı yabancıların ezbere konuşmaları belki hoş görülebilir. Ama gözünün önünde olan biteni görmemekte ısrar edenlerin algıdaki seçiciliği ve şuursuzluğu hoş görülebilir bir durum değildir. Olağanüstü hal uygulamasında gösterilecek özen, önümüzdeki davalarda gösterilecek hukuk özeni darbecileri de onların şuursuz destekçilerini de ezecektir. Ordunun en seçkin askerleri Cumhurbaşkanını öldürmeye gönderildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı. Ne düşünürsem düşünelim, önce buradan başlamak zorundayız.