En kötüsü alışmak, kanıksamak
.
Şehit haberleri uzun süredir gazete sayfalarının eteklerinde veriliyor. Şehit cenazesi haberleri de iç sayfadan.
Hemen her gün sıralama değişmiyor. Önce şehit haberi, sonra öldürülen terörist sayısı, sonra da terör örgütünün belinin kırıldığına dair haberler.
Her gün tekrar aynı haberleri, aynı kelimelerle arka arkaya gazetede okuyoruz, aynı haberleri yine aynı sıralamayla televizyondan dinliyoruz.
On ay önce, “savaş” başladığında terörle ilgili haberler medyada ve toplumda yankı uyandırıyor, tepkiler geliyor, barış isteyenler de seslerini duyurmaya çalışıyordu.
Bir süredir ne tepki kaldı ne barış diyen sesler kaldı. Toplum olarak kaderimize razı olduk, şehit haberlerine alıştık, hatta kanıksadık.
Bir süredir kimse “barış nasıl gelir, kan nasıl durur” diye de sormuyor, herkes sessizce izliyor. Şehit yakınlarının tepkileri üzerine dikkat çeken de kalmadı.
Girdiğimiz noktadan bir çıkış, küçük bir ışık arama yolunda pek bir takatimiz kalmadığı da anlaşılıyor.
Büyük şehirlerde patlayan bombalar yüzünden sokağa çıkmaktan çekinen insanlar da tepki göstermiyor, onlar da uslu uslu evlerinde oturuyor.
Türkiye’yi yönetenler aynı “final” noktasını tekrar tekrar söylüyorlar. Daha önce bu nokta “son terörist yok edilene kadar” idi, şimdi “terörün son zerresi yok edilene kadar” oldu.
“Son terörist” ve “son zerre” sözlerinden herkesin başka bir şey anlaması da doğaldır. Ama bu “son zerre”ye gelene kadar neler yaşanacağını da her vatandaş tahmin edebiliyordur.
“Alışmak ve kanıksamak” bir dibe vurma halidir ve bu dibe vurma halinden toplumun nasıl çıkacağına ilişkin bir siyasi kılavuzluk da ufukta görünmemektedir.
Bu alışma ve kanıksama halimiz için, birileri “hak ediyorsunuz” derse de söylenecek fazla bir sözümüz kalmadı. Ama alışmak ve kanıksamak halinin bir kat aşağısı da “hak etmişiz” diye kabullenme halidir. Dibin de dibi vardır ve o noktaya doğru ilerliyoruz.
“Hayır hak etmiyoruz” deyip masaya bir yumruk vuracak bir siyasi iradenin olmamasının nedenini de her vatandaş kendi kendine düşünsün.