Bunlar olmadı mı?
.
Ergenekon davalarında savunma stratejisi her şeyin inkar edilmesi üzerineydi. Savunmalar tümüyle mağduriyet ve komplo iddiaları üzerine kuruluyordu.
Faili meçhul cinayetler bu ülkede olmamış gibiydi. Silahları sanki uzaylılar sağa sola gömüyordu. Darbe planları, toplantıları yapılmamıştı. Kendilerini yeni dönemin bakanı, hatta cumhurbaşkanı ilan ederek dolaşan insanlar yoktu. Darbe planları, örgüt şemaları ortada dolaşmıyordu.
Mezhep çatışmaları kendi kendine çıkıyordu. Sünnilerle Aleviler durup dururken çatışıyordu. Sivas katliamı sıradan bir olaydı. Uğur Mumcu ve onlarca insan uzaklardan gelmiş birileri tarafından öldürülüyordu. İtirafçı çeteleri kendi kendine kurulmuştu.
Sanki her şey hayal ürünü
Başbakan’a ve başka siyasi kişilere yönelik suikast girişimlerinin, hazırlıklarının hepsi hayal ürünüydü.
Sokaklarda toplanan insanlara “ordu göreve” diye bağırttırılmıyordu.
Binlerce kanıt hayal ürünüydü. Hiç bir şey olmamıştı, bütün o İnsanlar kendi kendilerine ölmüştü.
Şimdi de başkaları devam ediyorlar. Hrant Dink cinayeti bir siyasi suikast değildi, bir arkadaş grubunun, vatansever duygularının ürünüydü. Rahip Santoro kişisel nedenlerle öldürülmüştü. Zirve katliamı kendi kendine olmuştu, bu katliamın hükümlülerinin salınması, diğer Ergenekoncularla birlikte Anıtkabir’e gitmesi dikkate değer olaylar değildi.
Daha çok yakın zamanda MİT başkanının tutuklanmaya çalışılması sıradan bir hukuki işlemdi. Başbakan, yakınları, bakanlar, gazeteciler, bürokratların telefonları takma isimlerle alınan izinlerle dinlenmedi. Bu dinlemelerden elde edilen veriler işlenerek servis edilmedi. MİT’in kamyonlarını jandarma kendi kendine bastı.
Rayştag yangını kuklası
Bütün bunlar olmadı, 12 Eylül de olmadı, 28 Şubat da olmadı, güllük gülistanlık bir ülkede yaşadık, daha yakın günlere kadar telefon dinlemeleri de hiç olmadı.
Bunları araştırmak, Ergenekon cinayetlerini araştırmak da “zulüm” sayılır, gizli dinlemelerin hesabını sormak da “zulüm” sayılır. Hrant Dink cinayetini kurcalamak, Zirve katliamını araştırmak, bunların ucunu bulmaya çalışmak da şerefli ve görev aşkıyla yanıp tutuşan askerlere de polislere de “zulüm” yapmak demektir.
Dik durun çünkü bütün bunlar, bütün bu acılar, bütün bu kanunsuzluklar bu ülkede hiç yaşanmadı. Dik durun, bağırın, bütün bunların bu ülkede hiç olmadığına insanları inandırmaya çalışın. “Bunları kim yaptı?” diye soranların önüne de bugüne kadar yaptığınız gibi birkaç Rayştag yangını kuklası koyarsınız, her şeyi unutturursunuz.