Bu stratejiyi kim belirliyor
.
Vatan Haber
KCK operasyonlarında dalganın boyu, milletvekilleri, büyük şehirlerin belediye başkanları ve sendikalar düzeyine yükselirken “aynı sabah” İstanbul’u mahvedecek bomba ve bombacıların ele geçtiğinin açıklanması “savaş”ın nasıl devam edeceğini de gösteriyor.
AKP’nin “açılım”ı ilan etmesi ve kararlı bazı adımlar atması “barış içinde bir arada yaşama” umudu ve beklentisini en üst noktaya çıkarmıştı. “Açılım”ın Habur ayağındaki sabotaj başarılı oldu ve AKP ilk türbülansı yaşadı.
Habur ile başlayan engelleme zincirinde, seçim öncesi hem AKP hem Kürt siyasilerin giriştiği gerilimi tırmandırma yarışının ardından PKK’nın büyük saldırılarının gelmesiyle büyük beklentilerin yerini umutsuzluk aldı.
KCK operasyonlarına terörle en küçük bir ilgisi olmayan kişilerin dâhil edilmesi, gazetecilerin, yayıncıların, öğretim üyelerinin hapse atılması, sadece güvenlikçilerin belirlediği ve uyguladığı bir strateji olamaz. Yok eğer bu stratejiyi belirleyen ve bütün uyarı ve eleştirilere rağmen uygulamakta ısrar edenler güvenlik güçlerinin yöneticileriyse hükümet işi onlara terk etmiş demektir.
Uludere katliamının nasıl meydana geldiğini kamuoyu hâlâ bilmiyor. Böyle büyük bir operasyonu, bölgede görevli bir jandarma subayını görevden alarak unutulmaya terk etme eğiliminin öne çıktığının bütün işaretleri de görülüyor.
Son operasyonlar aynı tempoda tırmanırken, bir ara bazı bakanların ortaya attığı hukuki düzenlemelerden hiçbir ses gelmiyorsa, bundan çıkacak tek sonuç siyasi iradenin kendisini tümüyle devletin geleneksel “asayişçi” stratejisine teslim etmiş olduğudur.
Aynı strateji 1925 yılından beri uygulanıyor. Gelinen nokta da ortada. Bu stratejide ısrar etmenin sonucu, Türklerle Kürtlerin bir arada yaşamalarının iyice zorlaşmasıdır. Bu strateji geçerli olduğu sürece de, bütün demokratik opsiyonlar tıkalı kalacağı için bugüne kadar yaşananlar bir kez daha yaşanacak ve “barış içinde bir arada yaşamak” kimsenin telaffuz bile edemeyeceği bir hayal olarak kalacaktır.