Başka ne yapılabilirdi ki?
.
Olağanüstü hal kararı alınır alınmaz, bir karşı dalga yaratma çabaları başladı.
Ülke çok büyük bir yıkımın eşiğinden dönerken, maalesef böyle bir tedbirin alınması da kaçınılmaz olmuştur.
Maalesef diyoruz, çünkü olağanüstü hal uygulamalarıyla ilgili olarak epeyce olumsuzluk hafızalardadır.
Buna karşılık doğrudan sıkıyönetim öneren şuursuzlar da ortaya çıktı. İdarenin bu aşamada askerlere teslim edilmesi anlamına gelecek olan sıkıyönetimin ne olduğunu herhalde bunu önerenler bilmiyorlar.
Olağanüstü hal kaçınılmazdı ve hükümet gereğini yaptı. Amaç bellidir, devletin tüm kurumları içinde ve dışında Cemaat örgütlenmesinin tam olarak tasfiye edilmesidir.
Henüz “değdi değmedi” diyebilecek bir noktada olmadığımıza göre, girişimin yedinci gününde olduğumuza göre yönetimin rahat hareket etmesine yardımcı olmak zorundayız.
Darbe girişimine katılan bütün asker kişiler ve darbe sonrasının yapılanmasına katılacak sivil kişilerin tam olarak tasfiye edilmeleri ve yargı önünde hesap vermelerinin sağlanması bugünün birinci meselesidir.
Olağanüstü hal uygulamasında, bu amacı aşan yanlışlar olabilir, siyasilerin ve basının görevi de bunların olmaması için gereken uyarılarda bulunmaktır.
Siyasiler derken sadece muhalefet partilerini değil, hatta öncelikle Ak Parti’yi kastediyoruz. “Durumdan vazife çıkaran” unsurların zapt edilmesine en başta göz kulak olması gereken Ak Parti’dir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çizdiği olağanüstü hal uygulama hattı da Adalet Bakanı Bozdağ’ın, gerekirse uygulamanın süresinin kısaltılacağını söylemesi de önemlidir.
Bozdağ ayrıca, kanun kuvvetindeki kararnamelerin Meclis’e getirileceğini ve tartışılacağını da söyledi. Meclis’te bunların tartışması bile önemli bir ön-denetim imkanıdır.
Tabii ki olağanüstü hal, yönetime temel hak ve özgürlükleri kısıtlama imkanı veren bir uygulamadır. Ama son bir haftayı gözden geçirince de “Başka ne yapılabilirdi ki” diyeceğiz.