Basın üzerinden bir tespit
.
Seçim edebiyatları, oylar üzerinden tahliller sürecek. Cumhuriyet tarihinin en ilginç, en ‘fazla boyutlu’ seçimlerinden birini yaşadık, üzerinde düşünmeye devam edeceğiz.
Şu anda toplam oy oranları üzerinden yapılacak tahliller eksik kalacaktır, çünkü genel oy oranlarını kendimiz birleştirerek hesaplıyoruz. Hâlen hesaplar da büyükşehir ve il belediye başkanlarının aldıkları oy üzerinden yapılıyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun genel oy oranlarını nasıl hesaplayacağı henüz belli değil.
Büyükşehir ve il belediye başkanlığı için kullanılan oylarla belediye meclisleri için kullanılan oylar arasında ciddi fark olduğu anlaşılıyor.
Sonuçta kesinleşmiş toplam oy ve siyasi partilerin ülke genelindeki oy oranları için beklemek gerekecektir.
Son seçim sonuçları değerlendirilirken hesaba katılması gereken önemli bir unsur “basın”dır.
Ülkedeki genel kutuplaşmanın en etkili ve en ağırlıklı yaşandığı alanın basın olduğu kimsenin meçhulü değildir.
Muhalif faktör olarak medya
Seçimle birlikte bir medya, basın tartışması da başlattı. Bu tartışma devam edecektir, ama şu anda seçim bağlamında da basınla ilgili bazı tespitler gerekiyor.
Türkiye’de her gün toplam yaklaşık 5.5 milyon gazete satılıyor. Spor gazetelerini çıkarınca, günlük net satış olarak kayda geçen sayı 5 milyon dolayındadır.
Bu 5 milyon içindeki sert ya da yumuşak tonlarda ama yayınlarının ağırlığı AKP karşıtı olarak nitelendirilebilecek gazetelerin günlük satışlarının toplamı 3 milyon 8 bindir.
Buna karşılık açık olarak AKP’yi, Erdoğan’ı destekleyici yayın yapan gazetelerin, hatta biraz da ortada duran gazetelerin günlük satışlarını topladığımızda ulaştığımız sayı 1 milyon 200 bindir.
Manşetiyle, birinci sayfasıyla, haber ağırlığıyla, köşe yazılarıyla AKP karşısında ağırlık koyan gazetelerin günlük satışları “yandaş” diyerek aşağılanan gazetelerin günlük satışlarının üç katıdır.
Bu sayısal ağırlığın yanında kuvvetli bir “mahalle baskısı” da yaşandı, “orta hat” tutturmaya çalışan yayın organlarına saldırılar bile oldu.
Buradan çok şey çıkarılabilir, ama genel olarak “medya düzeni”nde de bir değişim yaşanmak zorunda olduğu da şimdiden söylenebilir.
Başlangıcı Gezi olayları olarak alırsak, yaklaşık bir yıldır her gün satılan
3 milyon 800 bin gazetenin “karşı”da tavır aldığını, 17 Aralık’tan itibaren bunların muhalefet tonunun en sert noktaya ulaştığını hesaba katarak seçim ve medya tahlili yapmakta çok fayda vardır.