Atlattık mı diyeceğiz...
.
Neyse ölüm olmadı; akşam beşe kadar, yaralılar var, çok sayıda gözaltı var. Neredeyse yüz bin polis, İstanbul ve Ankara’da duruma hâkim oldu. Göstericiler İstanbul’da Taksim’e, Ankara’da Kızılay’a çıkamadılar.
Şimdi buna bakıp “ucuz atlattık” mı diyeceğiz, “Hükümetin dediği oldu, Hükümet kazandı” mı diyeceğiz.
İkisini de demek zor. On binlerce polisin kuvvetiyle göstericileri Taksim’e ve Kızılay’a sokmamak bir “galibiyet” değil.
“Ucuz atlatmak” da izafi bir yargı, bu kadar yaralı ve gözaltı varsa, onun adı ucuz atlatmak olmuyor.
Bunun bir galibi yok, sadece mağlupları var. Demokrasiyi becerememek, 1 Mayıs’ı bayram gibi kutlayamamak mağlubiyeti var.
Çok taraflı mağlubiyet
Bütün dünya çatışma görüntülerini, su sıkan, plastik mermi sıkan polis görüntülerini, sadece kuşların doldurduğu Taksim meydanını izlediyse sadece mağlubiyet vardır.
1 Mayıs tartışmaları dolayısıyla çalışanların birinci korkusunun işsiz kalmak olduğunu herkes öğrenmiş oldu. Bu yüzden insanlar sendikalara üye olmuyor, sendikalar aracılığıyla hak aramıyor, sadece işini korumaya çalışıyor.
Bu yüzden 1 Mayıs’ta işçi ağırlığı giderek daha da zayıflıyor.
Çok taraflı mağlubiyetin derindeki yüzü, demokratik bir eylemi yapamamakla birlikte budur.
Devlet tarafı “ucuz atlattık” dese de ortada ülkenin demokratik olgunluğuyla ilgili sorulara bir hane daha eklenmiştir. Dışarıdaki Türkiye algısını değiştirmek istiyoruz, önyargılı değerlendirmelerden şikâyetçiyiz, ama
1 Mayıs’ta bütün bu görüntüleri kendimiz verdik.
Demokratik olgunluğumuzu göstermek isteyenler için 1 Mayıs önemli bir fırsattı, ama bu fırsat tepildi.
Şimdi de diyeceğiz ki “Seneye Allah kerim”; bu sene olmadı, seneye duruma bakarız.
Seneler böyle geçiyor, biz hâlâ demokrasimizi tartışıyoruz, birbirimizi suçlayarak gelişme yollarını tıkıyoruz.
Yine ancak “İnşallah” diyeceğiz, gelecek yıl bu 1 Mayıs meselesi hallolur, bir kâbusumuzdan daha kurtuluruz. Yine olmazsa, sonraki yıl var, ondan sonraki yıl var...