Aşırı tepkiler sıkıntıları gösterir
.
İki tartışmadaki aşırı tepkiler aslında sıkıntıların varlığını göstermektedir.
İki olaydan biri “Beyaz şov” adlı eğlence programına katılan öğretmenin “çocuklar ölüyor” demesidir.
Bunun teröre destek olduğunu düşünenler de aşırı tepki verdiler, şovun sunucusuna “dik durmadı” diyenler de aşırı tepki verdi.
Güneydoğu’daki operasyonlarda çocuklar ve siviller ölmüyorsa bunun açıklamasın yapmak Hükümet-devlete aittir.
Bunu söyleyene aşırı tepki vermenin nedeni, başkalarının söylemesini engellemekse, bu yolla sonuç alınamayacağı da ortadadır.
1.128 akademisyenin “savaş dursun” bildirisi de aşırı tepkilere neden oldu. Bunlara “cahil” de dendi, “sözde aydın” da dendi, terör destekçisi de dendi. “Terör destekçisi” diyenler, 1.128 üniversite mensubunun “terör destekçisi” olmasının anlamı üzerinde düşünmediler. Bu öğretim üyelerine de “teröre destek” suçlamasıyla soruşturma açılması söz konusu, ama “oluk oluk kan akacak” diye tepki gösterene aynı hızla soruşturma açılmaması da yine Hükümet-devlet hesabına yazılacak bir durumdur. Aşırı tepkilerle, soruşturmalarla tartışma ve konuşma yolları tıkandıkça ne olacağı da bellidir. İçine kapanan, konuşamayan toplum başka patlamalara hazır hale gelecek bir topluma dönüşür. Hükümet-devlet savaşın bu şekilde yürümesine ilişkin hiçbir eleştiriyi dikkate almadığı zaman da her farklı görüşün adı kolayca “vatana ihanet” olur. Bu da 90’lı yıllarda alabildiğine yaşadığımız bir durumdur ve bunun hiçbir derde devam olmadığını görmemek için o yılları yaşamamış olmak bile yetmez.
Hiçbir Hükümet-devlet sıkıntılarını kolay açıklamaz, ama sıkıntının üzerine sıkıntı bindiği, hiçbir sıkıntı çözülemediği zaman da “gidişat” konuşulmaya başlanır.
Şu andaki durumdan Cumhurbaşkanının da, Başbakanın da, Ak Parti’nin tümünün de memnun olması mümkün değildir.
Siyasi başarı da böyle durumlarda, “gidişatı çevirmek”ten başka bir şey olamaz. Gidişatı çevirme gücü ve imkanı da şu anda sadece Ak Parti’de vardır.