Arkasında kim olursa olsun yaralanan bellidir
.
Vatan Haber
MİT’e ve müsteşarına yönelik “yargısal” operasyon tümüyle siyasidir. İki gündür herkes bu “operasyon”u düzenleyenleri arıyor. Bazıları “cemaat”in etkili olduğunu öne sürüyor; bazıları, olayın “MİT-Emniyet” çatışmasının zirveye vurması olduğunu savunuyor.
Operasyon siyasidir, hem hükümetin belli politikalarının güvenlik alanındaki uygulamalarını açığa çıkarmakta hem de Habur’dan başlayarak “açılım”ı hedef almaktadır.
Suçlamanın vardığı noktada MİT’in ve giderek hükümetin “terör örgütüyle işbirliği” vardır.
Habur olayı, “açılım”ı baltalamak için düzenlenmişti. Uygulayıcıların birkaç PKK şefi olmasının önemi yoktur.
Uludere katliamı hâlâ karanlıktadır ve bütün olası “açılımlar” karşısında kanlı bir duvar olarak duracaktır.
Bunların ardından hükümetin Kürt meselesi ve terörün sona erdirilmesi yolunda fiilen hareket edemez hale getirilmesi karamsar bir senaryo olarak gündemdeydi, o da MİT operasyonuyla sahneye konuldu.
Emniyet ve yargı mensuplarının tümüyle “siyasi” bir operasyon yapabilmeleri yine AKP hükümetinin “devletin tüm kurumlarını yönetemediği görüntüsünü“ de iyice güçlendirmiş oldu. Başbakan’ın yanında çalışmış, onun talimatıyla terörle ilgili en hassas görevleri üstlenmiş, devletin istihbarat örgütünün başına getirilmiş bir bürokrata böyle bir saldırıda bulunmanın anlamı “siyasi otoriteyi tanımamak” diye de okunabilir.
Çok parçalı devlet yapısının, bazı unsurları bazen aynı hedefte bir araya gelebilse de bu unsurlardan kimisi siyasi otoritenin tepesine “vurduğu”nda iktidarın zafiyetinin tartışılması kaçınılmaz olur.
Olayın yarattığı sarsıntı arasında ikinci planda kalan, Taraf Gazetesi yönetici ve yazarlarının telefonlarının MİT tarafından dinlenmesi olayı da aslında güç savaşının boyutlarını gösteriyor.
Ankara bir kez daha “dökülme” hâline geçti. “Dökülme”nin miladının da Habur provokasyonu ve bu provokasyon karşısında dik duramayan siyasi iradenin demokrasi sürecinde frene basarak bir tür “teslimiyet”i kabullenmesi olduğu artık açıkça ortadadır.
Bundan sonraki gelişmeler ne olursa olsun yarayı alan siyasi iktidardır. Kendi emrindeki güvenlik güçlerine egemenliğinden kuşku duyulan, yargının işleyişindeki sakatlıkları gideremeyen bir siyasi iktidarın acil ihtiyacı, çok hızlı bir “zihin açma” seferberliğidir.