Yolculuk terapisi
.
Başlığı Zeynep Atılgan Boneval’dan “çaldım”... Onun şahane seyahat sitesinin adı... “Yolculuk terapisi” lafı o kadar hoşuma gidiyor ki Zeynep’den söz etmeyecek olsam da bir günlüğüne emanet aldım...
Minik kurbağa ile Karaburun’dan Alaçatı’ya geldik.. “İğdeli Han” adında yeni açılan harikulade bir otelde kaldık. Acayip ferah, iç açıcı nefis bir bahçe yapmışlar. 130 çeşit bitki dikmişler. Kocaman bir havuzu var. İki gün boyunca bana ve bebeğime acayip iyi baktılar. Mutfağa inip bebek için kabak haşlamama bile izin verdiler.. Daha önce otellerde başka şeylere bakarken şimdi kabak haşlamaya müsait mi diye bakıyorum hahaha! (Bu arada bebekli insanlar büyük otellerde ne yapıyorlar gerçekten? Evlerinden ocak mı getiriyorlar?)
Yolculuk hakikaten bir terapi. “Fazlalıkları atma terapisi” diyorum. Fazla eşyaları, fazla düşünceleri, fazla insanları... Bir nevi bayram temizliği... Erimiş zift gibi beyne dağılmış olan düşüncelere de bir çare bulduk mu tamamdır... (Onun için hassas bir beyin cerrahisi gerekiyor sanırım...)
Alaçatı, Ramazan’ın etkisiyle sakin. Ölü değil ama sokaklarda insan seli akmıyor. Bu yıl Hacı Memiş Mahallesi iyice gelişmiş. 5 yıl önce inin cinin top oynadığı sokaklarda şimdi birbirinden şık onlarca restoran, kafe, pastane var.
“Kınalı” diye bir küçük lokantaya gittik. Herkes yediğinden çok memnun kaldı. Sahibi Ercüment Bey Alaçatı’lı. Ve işin ilginci şu: Lokantanın sahibi, çok çok yıllar önce Turizm ve Otelcilik okumak için Almanya’nın Frankfurt şehrine gidiyor. O zamanlar Alaçatı’da iş yok diye orada kalıp bir Türk lokantası açıyor. Ve memleketini hatırlatsın diye de adını “Alaçatı Lokantası” koyuyor.
Yıllar sonra, iş yok diye bıraktığı köyü, Türkiye’nin en pahalı tatil beldesine dönüşüyor iyi mi! Ercüment Bey’de bu yaz Frankfurt’daki Alaçatı lokantasının bir “şubesini” Alaçatı’da açmaya karar veriyor. Ve dükkan falan kiralamasına gerek kalmıyor zira “çarşı” evinin önüne kadar geliyor. Ufak tefek düzenlemelerle doğup büyüdüğü ev minik bir lokantaya dönüşüyor. Önce fanfinfon bir isim koyuyor. Sonra eşi dostu diyor ki “bu saçma bir isim. Senin lakabın Kınalı. Neden bu ismi koymuyorsun?” O da tamam diyor. Dükkanın ismini “Kınalı” koyuyor. Frankfurt’dan bir Fransız aşçı ile beraber işe koyuluyorlar.
Fazla masası yok. Yer ayırtmak gerekiyor. (0507 1555541)