WikiLeaks’tan mutlulukla öğrendiklerimiz
.
-Devletle ilgili bir işte (cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık, müsteşarlık, çevirmenlik, çaycılık) çalışan herkes ama herkes numara yapıyormuş.
- Buna da “siyaset” deniyormuş.
- Kimse kimseyi sevmiyormuş. Ama en çok Amerikalılar kimseyi sevmiyormuş.
- “Çabuk çizilen teflon tencere” diye metafor da varmış. (Bkz: Merkel)
- “Atıl Kurt” lafı Amerikanca’da da varmış. (Bkz: Bülent Arınç)
- “Rolls Royce hırsına sahip ancak bir Rover’in olanaklarına sahip” lafı da pek hoşmuş. (Biz Türkler için denmiş) Fakat sorarım: “Kifayetsiz muhteris” lafının zarafetine sahip midir Rolls Royce görünümlü Rover benzetmesi? Değil bittabi.
- Diplomasi dedikleri meğer ağır dedikoduculukmuş, ona buna korkunç lakaplar takmakmış. Özel eğitimi mi var yoksa tecrübeyle mi kazanılıyor? Mon-şer değil Mon-gossip’lermiş meğer.
- Ecnebilerin dedikodu yapma yetenekleri biz Ortadoğulular kadar kuvvetliymiş. Tepeden bakmanın da dayanılmaz hafifliği eklenince. Böyle soslu soslu.. Oh oh.. Ne yalan söyleyeyim pek lezzetli.. İki gündür pek eğlendim.
- Bir daha bir Amerikalıyla samimi bir muhabbet koymak mı?? Allah korusunmuş! (Bkz: Akif Beki’nin ABD Büyükelçisiyle sohbeti nasıl kriptolu istihbarata dönüştü?)
- Türk Dış Politikası bir daha eskisi gibi olamayacak gibi görünüyor. Bunu da en iyi Zeynep Gürcanlı yorumlamış. Hurriyet.com.tr’de. (Bkz: Galiba çuvalladık..)
Daima “bir arkadaşım için” aldıklarımız
- Viagra
- Mantar ilacı
- Mesir macunu
- Bit ilacı
- Ayak kokusuna karşı sprey, pudra, ayakkabı tabanlığı vs. (En işe yarayanı lostra salonlarında satılan deri tabanlıklar. Yok yani bir arkadaşımdan biliyorum.. Ho ho ho..)
- Her tür seks oyuncağı
- Çok gizli diplomatik belge.
(Burada arkadaş Julian Assange oluyor)
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının başarılı balık yok etme planı
Türkiye’nin en kudretli bakanlığı olması gereken Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı balığın soyunu kurutmak için kolları sıvadı ve son derece başarılı bir şekilde devam ediyor.
Boğazda yasak olması gereken trol ve gırgır ile balık avcılığını bırak yasaklamayı, söz konusu avcılığın alanını genişletti! Neden? Bilmiyoruz. Başbakanın danışmanı diye ortada dolaşan bir kooperatif başkanının işi deniyor. Kimse de çıkıp “yok öyle bir şey” demiyor.
İşte bu nedenle şu an İstanbul’da ağır bir balık katliamı yaşanıyor.
Güya çinekop ve sarıkanatta bir 14 santim uygulaması var. Fakat vergi ve ceza salmak için milyonlarca adamı olan devletin, Boğazın girişindeki gırgır teknelerinin ufacık bebe balıkları avlamasını engelleyecek adamı yok! Boğazın girişine adeta ağ çekmişler, kim geçiyorsa yakalıyorlar. Ağlar o kadar sık ki iğne bile geçemez durumda..
Kimse bana balıkçının rızkından söz etmesin!
Kusura bakmayın!
Bir “katliamı” rızık bahanesiyle hoş göremem. Benim de rızkım söz konusu! Henüz olmayan çocuğumun balık yemesini istiyorum!
Zire avlanan balıkların hepsinin satıldığını mı sanıyorsunuz?
Hayır. Tonlarca bebe balık ölmüş bir şekilde denize dökülüyor! Yani o kadar balık boşuna avlanıyor. Kimseye rızık olmuyor.
Ama ne oluyor? Balığın soyu kurutuluyor. O bebe balıkların avlanmaması, büyümesi ve yumurta bırakması lazım. Marmara’ya akması lazım. Marmara’nın temiz kalması için de lazım, başka balıkların beslenmesi için de lazım, bizim için de lazım.
Evet her köşecinin bir takıntısı varsa benim de balık takıntım var!
Bu devlet ne işe yarar sorusunu yeniden soruyorum. Evet ne işe yarar?
Çinekop ve sarıkanat lüferin “bebe” halidir, yemeyin, yedirmeyin! Çoğalması için büyümesi gerek.. Devlet uyuyorsa veya birilerine torpil geçiyorsa bari biz bilelim ne yapmamız gerektiğini.
Destekleyen firmaları açıklıyorum: “Zeytin İskelesi”