Türk’ün heykelle bitmez imtihanı
.
Şimdi size enteresan bir detay anlatayım. Hazır hem RTÜK’den zılgıt yiyen Kanuni dizimiz var hem de bir heykel tartışmamız, bundan daha şahane bir anekdot düşünemiyorum!
Diziyle ilgili tartışmalar yapılırken ben de durmadım ve Necdet Sakaoğlu’nun “Bu Mülkün Sultanları” kitabını elime aldım. Padişahlarla ilgili deli detay öğrenmek isteyen için süper bir kaynak.
“Muhteşem Yüzyıl” dizisinin ilk bölümünü izlediyseniz dikkatinizi çekmiştir. (izlemediyseniz YouTube’da tek parça halinde mevcut)
Dizinin padişah kadar önemli diğer karakteri İbrahim Paşa.
Kimdir bu İbrahim Paşa? Aslında daha çok Damat İbrahim Paşa diye bildiğimiz Osmanlının en güçlü veziriazamlarından.
Diğer isimleri: Hasodabaşı Frenk İbrahim, Makbul İbrahim Paşa, Pargalı Damat İbrahim Paşa ve sonunda öldürüldüğü için: Maktul İbrahim Paşa.
Çocukken Yunanistan’ın batı yakasındaki Parga kasabasından devşirme olarak getirilmiş. Dizide Venedikli Sofya’dan doğma, balıkçı Manolis’in oğlu deniyor.
Yani aslında bir Rum çocuğu. 10 yaşından itibaren Süleyman Sultanın “nedim ü yarı, mahremi esrarı.” Yani arkadaşı ve sırdaşı. RTÜK efendiler izin verirse 2. bölümde padişah kendisini veziriazam yapacak ve Osmanlının ilk atama skandalını da göreceğiz inşallah. (Zira geleneğe göre has da olsa bir “odabaşı”nın veziriazam olması olacak iş değil ve kendisinin yerine İkinci Vezir Ahmet Paşa’nın baş vezir olması gerekiyordu. Nitekim buna fena halde gönül koyan İkinci Vezir Ahmet Paşa, vali olarak gönderildiği Mısır’da isyan bayağını çekiyor ama madara olup bedelini kellesiyle ödüyor.)
Pargalı İbrahim Paşa, Süleyman’ın kardeşi Hadice Sultan’la evlenip damat oluyor. Manyak bir düğün yapıyorlar. Kimi köşeci zevat “o devirde havai fişek mi varmış yahu?” dedi ama Necdet Sakaoğlu’nun kitabında aynen şöyle yazıyor: “22 Mayıs’ta başlayan ve 5 Haziran’a kadar süren düğün boyunca Atmeydanı’nda türlü gösteriler, geceleri mum donanmaları, havai fişek gösterileri, gündüzleriyse savaş oyunları, “mudhike” (komik) temsiller, köçek raksları ve müsabakalar düzenlendi. Düğün sürerken 28 Mayıs günü Şehzade (II.) Selim’in doğması , ikinci bir coşku nedeni oldu.”
Düğünden sonra İbrahim ve Süleyman ayrılmaz bir ikili oluyor. İbrahim önce Mısır’a gidiyor, orayı düzene koyuyor ve geri geliyor. Sonra Mohaç seferi için sefer serdarlığına (Ordu komutanlığı) atanıyor. Beraber sefere çıkıyorlar ve ortalığı duman ediyorlar.
Budin şehri ele geçiyor, kral nehirde boğuluyor, Macaristan Osmanlı’ya bağlanıyor.
Konumuzla ilgili yere geliyorum, lütfen programdan ayrılmayın!
Padişah, kurban bayramını Kral’ın sarayında geçirirken pek çok ganimet de gemilerle İstanbul’a gönderiliyor. Bunların arasında Sultan Fatih Mehmed’in 1456’da Belgrad önünden çekilirken bıraktığı iki büyük top, Macar kralı Korvin Matyas’ın kitaplığı ve tunçtan yapılmış ARTEMİS, APOLLON, HERAKLES heykelleri ve iki büyük tunç şamdan var.
Ne yapılıyor peki bu heykeller?
Budin’den getirilen bu heykeller At Meydanı’nda DİKİLİYOR. Şamdanlar da Ayasofya mihrabının iki tarafına konuluyor.
Hah işte günümüzle bağlantısı da burada!
Pargalı Rum asıllı Makbul Damat İbrahim Paşa’yı yakan nedenlerden biri de bu heykeller!
Ah o heykeller ah!
Aradan on yıl geçiyor. Bu arada Süleyman Bağdat’ı, İbrahim Tebriz’i alıyor, Osmanlı doğuda olsun batıda olsun genişledikçe genişliyor. Son derece başarılı geçen onlarca seferden, Osmanlı topraklarının genişlemesine yaptığı müthiş katkılardan sonra devreye Hürrem Sultan giriyor.
Oldum olası İbrahim’le Hürrem birbirlerini sevmiyor. Bir yandan Hürrem Sultan Padişaha “İbrahim paşa tahtınızı ele geçirecek!” telkinleri yapıyor, bir yandan dönemin bağnazları Budin’den getirip Atmeydanı’na diktiği heykeller nedeniyle onu dinsiz sayıp aleyhine çalışıyor. İşte bu iki güç birleşince bir sabah saray önünde İbrahim Paşa’nın ölüsü bulunuyor. Padişah boğdurttu diyen de var Hürrem sultan zehirledi diyen de var.
Fakat neymiş? Bu topraklarda heykel dikmeyecekmişsin!
Muhakkak surette kellen gidermiş.
Bakın Padişah dikilmesine izin veriyor, şeyhülislam bir şey demiyor, mis gibi dikili heykellerimiz oluyor ama sonunda hem heykeller hem Pargalı Damat Paşa’nın kellesi gidiyor.
Yıl kaç mı?
1536.
Bilmiyorum bir şey ifade ediyor mu aradaki 475 yıl.
Osmanlı tartışmalarına bir katkıda bulunayım dedim.
Peki o heykellere ne oluyor bilen var mı?