Sonrası karanlık. Ama hepimiz için!
.
Vatan Haber
Sağlık Bakanı, 52 gündür açlık grevinde olanlar için “kritik durumda olan yok, sağlık durumları iyi” dedi dün. Düzenli olarak tuz, bal, limon, şeker ve vitamin verildiğini, kilo kaybının ortalama 10 kilo olduğunu, iaşelerinin bu yönde verildiğini, aksine iddiaların yalan olduğunu, hayati tehlikenin olmadığını söyledi...
Sağlık Bakanı, açlık grevinden değil de zayıflama kampından söz ediyor sanki. “Ortalama 10 kiloyla gayet iyi gidiyoruz arkadaşlar! Aman sakın şekerinizi, balınızı unutmayın! Önemli olan sağlıklı zayıflama” diyecek neredeyse. Haberin başını ve sonunu okumasak, yakın zamanda başlattığı “obezite ile mücadele” kampanyası hakkında bilgi veriyor sanabiliriz...
Açlık grevini yöntem olarak beğenmeyebilirsiniz. “Böyle hallolacaksa bütün sorunlar, o zaman siyasi partilerin ne manası var?” diyebilirsiniz. İBDA-C de “şeriat isteriz” diye açlık grevine girerse onu da mı kabul edeceğiz diyebilirsiniz...
Ancak ölüme yatmış insanları aşağılamaya hakkınız yok. Onlarla dalga geçer gibi, “şekerleri, balları, vitaminleri, doktorları yanlarında, gayet iyiler” demeye hakkınız yok.
Bu insanlar kurbanlık koyun değil. Kurban oldukları kesin ama kurbanlık koyun değiller.
Yazımı yazarken haberler geliyor. Diyarbakır Cezaevi’nde açlık grevindeki iki kişi ihtiyaçlarını kendi başlarına gideremeyecek hale gelmişler. Son gelmekte... Başkaları da takip edecek. Gözümüzün önünde 682 kişi ölecek...
Sonrası karanlık. Ama hepimiz için!
Kendini yıkmak
Anglo saksonlar “self destruction” diyor. “Öz yıkım” diye çevrilmiş Türkçeye.
Kişi çeşitli yöntemlerle kendi sonunu hazırlar. İntiharın uzun soluklusu da diyebiliriz. Sonu ölümle bitmek zorunda değil. Uzun soluklu bir sosyal intihardır öz yıkım. Sonunu getirecek ortamı, sonunu getireceğini bile bile, ilmek ilmek örmektir...
Kişi neden öz yıkım yoluna girer peki?
Zira meselenin halledemeyeceği kadar büyüdüğünü düşünür. Sorunları çözmenin stresini kaldırmak istemez. Problemleri çözmek yerine toptan yok etme yoluna gider. Sınavlara çalışmak yerine kendini okuldan attırır. Eşine yardım etmek, onunla oturup konuşmak, en basitinden beraber alışverişe çıkmak yerine, terk eder veya terk edilene kadar çabalar... İşini yapmak yerine büsbütün karmaşık hale getirip kendini kovdurur veya bizzat kendi kurduğu şirketi batırır.
Sistem bir yere kadar sabreder. Eşin seni hemen terk etmez. İşyerin seni hemen kovmaz. Şirketin, müdürler sayesinde belki bir süre daha ayakta durur... Ama öz yıkıma başlamış kişi üzerine sağlığı da bozulsun diye sigara, aşırı alkol ve uyuşturucu ekler. İnsanlarla sürekli kavga halindedir. Herkese hakaret eder. Didişir. Uzlaşmaz. Saldırır. Kovar. Sonu daha hızlı gelsin diye elinden geleni yapar.
Öz yıkımcı sonunda her şeyini kaybeder. İtibarını, parasını, işini, ailesini... Ve o meşhur cümle gelir: “Ben sistemin kölesi olamam... Ben başkayım.”
Aslında istediği tek şey stresten kurtulmaktır. Her şeyle beraber stresten de kurtulmuştur gerçekten.
Tanıdık mı geldi?