New York’ta 25 tutarsızlık, 55 sıkıntı
.
Ön yargılarımızdan arınıp gittik filme kankiyle. Nerede?
Fatih “Historia” (nereden bulurlar bu acayip isimleri?) Alışveriş Merkezi’nde. Bir pazar akşamı, gitmek istediğimiz seansa biletler çoktan tükenmiş, 21:30’a ancak bulabiliyoruz. Önce alışveriş sonra film ikilisi (mecburen) yerine getiriliyor. (Bkz: “Kadınları bir alışveriş merkezine kredi kartıyla asla bırakmayacaksın”)
AVM’ler Fatih Etiler - Alsancak ayrımı yapmıyor.
Vitrinler mini etekler, şortlar, şimdi çok moda olan fetiş ayakkabılarıyla dolu.
Salon hınca hınç dolu. Üstelik film iki salonda birden oynuyor. Salonun yarısı kadın, kadınların yarısı da başörtülü.
Filmin bir yerinde Hacı (Haluk Bilginer) ve Fırat (Mahsun Kırmızıgül) Kur’an’dan cinayet işlemekle ilgili ayeti hem Türkçe hem Arapça aynı anda okuyorlar. Arkamdaki örtülü hanım sessiz bir “ya Allah” çekiyor.
“New York’da 5 Minare” herhalde şimdiye kadar gördüğüm en güzel çekilmiş en berbat senaryolu film. Bu kategoride açık ara birinci olur. Yazık ki film festivallerinde böyle bir kategori yok. Acil konulmalı zira Mahsun Ağbi belli ki durmayacak.
Bu kadar para, bu kadar emek, bu kadar gaz neden senaryo için DE harcanmaz diye düşünüp durduk şimdi ismini veremeyeceğim kankimle. Neden ortada başarılı bir sürü senarist varken (bkz: dizi senaristleri) bu kadar bağlantısız, kopuk, adamı aptal yerine koyan bir senaryo çekilir? Neden? Veya madem şimdi Kürtçe “in” (bkz: filimin 1 sahnesi) o vakit şöyle diyeyim: Ji bo çi ha, ji bo çi?
Güzel uçak çekimleri, güzel patlamalar, yakışıklı oyuncular var diye (kimdir mesela o ülkücüyü oynayan yağız delikanlı? Pek yahşiymiş. Var mı tanıyan, eden?) “ay işte güzel güzel seyrettik, aksiyon aksiyondur, hem de yerli malı” demek zorunda mıyım? Ben o kadar görmemiş miyim?
Bir kez daha anladım ki Hıncal Uluç kesinlikle sağlam bir anti referansım. Onu daha dikkatli izlemeliyim. Zira şimdi gugıllayınca gördüm ki filmi beğenmiş! Dahası beğenmeyenlere de ayar vermiş! H.U. ile bugüne kadar tek bir konuda aynı şeyi düşünmemiş olmamız da acayip değil midir? (Bkz: “Doğru yoldasın kızım, devam et”)
Fakat bu senaryoyu sen ben yazıp götürseydik yemin ederim “tutarsız, amatör, bağlantısız, mantık hatalarıyla dolu, yeniden yazılmalı” diye Mahsun Kırmızıgül de Hıncal Uluç da suratımıza atardı. (Bkz: “He walla..”)
Peki o zaman Hıncal Bey cevap versin: Bir polis teşkilatı nasıl oluyor da bir elemanının kan davası yüzünden 10 yıl boyunca maymun edilebiliyor? Hiç mi “dabıl çek” diye bir şey yoktur koca Türk Polis teşkilatında? Hadi diyelim yediler, peki o vakit aynı zaaf dolu teşkilat nasıl oluyor da bir video bant sayesinde Türk El Kaidesi’ni yarım gün içinde çökertebiliyor? Bunu yapabilen, 10 yıl boyunca neden armut topluyor? Hamamcılardan, hemşirelerden sonra komiserleri de istiyoruz film “pirotesto” ederken. Bu sefer destekleyeceğim üstelik!
Madem baş karakterimiz “Hacı”.. Yahu adam hakkında adam gibi bir geçmiş öğrenme hakkımız yok mudur? Bitlis’ten çıkıp nasıl Amerika’ya gitmiş, Kürt aksanına rağmen nasıl öyle temiz bir WASP İngilizcesi öğrenmiş, nasıl zengin olmuş, neden ultra seksi bir Hristiyan abla ile evlenmiş, o ulta seksi abla kimdir, Müslüman cemaat niye o kadar seviyor bu adamı, gücü nereden geliyor? Bilmiyoruz.
Öte yandan 10 günde 1,5 milyon insan da gitmiş izlemişse demek ki bu halk da beş altı mesaja, bir zikir sahnesine, bir sema ayinine, Müslümanlığı ve Türklüğü savunan üç beş lafa, iki patlamaya, 230 kurşuna, 10 ölüye ve bir kan davasına tav! Yapacak bir şey yok demek ki. Formül bu senarist arkadaşlar. Yormayın gri hücrelerinizi. (Bu arada Türk sinemasında daha kaç adet zikir sahnesi çekilecek? Batlıların alakasız sevişme sahnelerinin replasmanı artık “zikir” midir TR sinemasında? Bari konuyla ilişkilendirin yav!)