Neden ben değil de o
.
Başından gaz kapsülü ile vurulan ve şimdi felç olup konuşma yetisini kaybeden Lobna ile aynı dakikalarda aynı meydanda oturmuştuk. Birbirimize en uzak köşelerde dahi oturmuş olsak aramızda en fazla 10 metre vardır. En barışçılından bir oturma eylemiydi. Türkiye’nin olup bitenden henüz haberinin olmadığı saatlerdi. Zaten ne olduysa o oturma eyleminden sonra oldu.
Pazar günü Ayşe Arman, Lobna’nın kardeşi ile röportaj yaptı. Bu arada lafı gelmişken hemen söyleyeyim: Ayşe Arman, Gezi konusunda inanılmaz bir iş çıkardı. Ta başından beri hadiseye dahil oldu ve olağanüstü bir kararlılık ve çalışkanlıkla her gün ama her gün çarpıcı bir röportaj patlattı. Kimse eline su dökemez.
Pazar gününden beri şunu düşünüyorum: Lobna ile aynı kaderi paylaşıyor olabilirdim. Onun yerine ben 20 gündür hastanede yatıyor olabilirdim. Ben felç olmuş, ben konuşma yetimi kaybetmiş, benim kafatasımın yarısı dağılmış olabilirdi. Lobna’nın kardeşi yerine benim ablam perperişan başımda bekliyor olabilirdi. Gaz kapsülünü atan polis, o gün Lobna yerine benim başımı hedef seçebilirdi.
Yazıyı yazarken Ali İsmail’in hayatını kaybettiği haberi geldi. Ali İsmail Korkmaz gencecik bir üniversite öğrencisi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde okuyordu. 2 Haziran günü, Eskişehir’deki gezi protestosuna katılıyor. Biber gazından kaçıp ara sokaklarla giriyor. Orada 5-6 kişinin saldırısına uğruyor. Sivil giyimli bu kişiler Ali İsmail’i öldüresiye dövüyor. Ali, beyin kanaması geçiriyor. 38 gündür hastanede ölümle cebelleşirken bugün acı haber geliyor.
Lobna’nın ailesine geçmiş olsun diyen olmamış şimdiye kadar. Ali İsmail’in ailesine de başsağlığı dilenmeyecektir elbette. Çünkü şimdi çok daha önemli bir işleri var: 5 yıldızlı meydan iftarları vermek.
Dün, Taksim Meydanı’nında iftar hazırlıklarını görünce şaşkınlıktan dona kaldım. Kırmızı tüllerle süslenmiş beyaz örtülü kocaman masalar koyuyorlardı. Gösteriş meraklılarının 5 yıldızlı otellerdeki düğünlerine benziyordu ortam.
Aklıma Ülke TV’deki yandaşlığın dalağını yarmış sabah yorumcusunun akıllara seza Gezi Parkı yorumu geldi. Gezi Parkı işgal altındayken yorumcu şöyle demişti. “Bir çayı tammm iki liraya satın alıyorlar. 50 kuruşluk çayı 2 liraya! AVM istemiyoruz diye ortalığı bulandırdılar ama orada basbayağı kendi AVM’lerini kurdular!!”
Halbuki çay da kek de ve hatta akşamları çıkan mütevazı yemek de bedavaydı. Seyyar satıcıların park dışında sattıkları çaylar ise sadece 1 liraydı.
2 liralık çayı müthiş bir vurgun olarak gören ve kendi AVM’lerini kurdu bunlar diyen bu arkadaşların kırmızı tüllü 5 yıldızlı meydan iftarları hakkındaki yorumları ne oldu acaba?
Günün kelimesi: Şiraze