Ne zaman orta yolu bulacağız?
.
“ODTÜ yan gelip yatma yeri değildir! Gençler bu ülkenin geleceği olacaklardır. Sessiz ve ensesine vur ağzından lokmayı al şeklinde kukla bir gençlik istemiyoruz! Aklını kullanan ve kendini kullandırtmayan gençlik en büyük özlemimiz. Politikacılar üniversitelerden ellerini çekseler, konuşmaya bile gitmeseler...”
“Öğrenci girer anfiye, dersini dinler. Tez yazar. Memlekete faydalı olmak için çabalar. Başbakan geliyor diye rektörlüğü ateşe verene öğrenci mi denir?”
Memleket, ÖDTÜ’deki öğrenci protestosunu ve polisin verdiği tepkiyi işte böyle yorumluyor. Her iki yorum Hürriyet’in internet sitesinde, söz konusu haberin altında yapılan yorumlardan alındı. Bir taraf taşlı sopalı aktif/muhalif öğrenciye “aslan öğrenci” diyor, öbür taraf ise yerinde oturan, etliye sütlüye karışmayan ot öğrenciye “aslan öğrenci” diyor.
Aslan öğrenci olmak hangi yoldan geçer hakikaten? Ben, her iki şekilde de aslan öğrenci olmadım sanırım. Benim zamanımda protesto yoktu, eylemcilik vardı. Eylem dediğimiz de kantinde bir masa üzerinde slogan yazılı bir bez afiş asıp çay içmekti. Eylem de polis gelip o masadakileri götürmeye çalışınca oluyordu. Slogan, çığlık, saçlardan sürükleme, okul önündeki polis otobüsüne bindirilme... Polis bazen hızını alamaz, gitar çalanları, ağaç altında oturanları da götürürdü... Bildiğiniz cezaevi şartları yani. Polis canı ne isterse yapardı. Rektör de dekan da ses çıkarmazdı. Hatta belki de onaylardı. Bilmiyorum.
Bu işkence seanslarına dâhil olmadım hiç. Ama öte yandan “tez” de yazmadım. Yani öbür okurun istediği gibi bir öğrenci de olmadım. Bu nedenle sanırım memlekete bir faydam dokunmadı. Bilmiyorum. Tezlerin memlekete bir faydası dokunduğunu da ilk defa duyuyorum. Demek meraklısı varmış.
Üniversite olayları giderek profesyonelleşiyor farkındaysanız. Manasız da bulsam nispeten sevimli bulduğum “yumurtalı” protestodan çoktan çıkıldı. Artık gerilla stiline geçildi.
Lastik yakılıyor, taşlar hazır ediliyor, ellerde sapanlar. Başbakan’a iletilen bilgi doğru ise kimisinin sırt çantasına Molotof kokteyli de varmış. Masum bir “ifade özgürlüğünden” söz edebilir miyiz hâlâ?! “Canım hiç mi öğrenci olmadınız? Bırakın bağırsınlar çağırsınlar birazcık, ne var!” demeye devam edebilir miyiz?
“Ne” protesto edildi haberiniz oldu mu mesela? Meğer fırlatılan askeri uydu imiş. Başbakan kampüse gelmeseydi yine protesto ederler miydi askeri uydu sahibi olmamızı pek emin değilim ama mesele bu değil...
Açıkçası içinde şiddet olan hiçbir şeye sempati duymuyorum. Taş, sopa, ateş, Molotof oldu mu buz gibi soğuyorum. İsterse dünyanın en haklı protestosu olsun. Ki fırlatılan askeri uydu konusunda ben de aleyhte bir yazı yazmıştım. Şiddette zekâ, bilgi ve akıl bulamıyorum. Elde taş, sopa, Molotof varsa buna artık protesto denmez, düpedüz “saldırı” denir.
Toplumsal olayları yönetmekte başarısızlığıyla meşhur Türk polisi de bir başka akılsız, bilgisiz, zekâsız şiddet gösteriyor. 29 Ekim dâhil her yerde aynı davranıyor. Biber gazlı, coplu, tekmeli, tokatlı şiddet yönetimine şiddet yönetimi denmez bildiğin “karşı saldırı” denir.
Polisten akıl ve beceri beklemeyeli çok oldu ama ODTÜ’lü öğrencilerden açıkçası daha zeki, daha yaratıcı ve daha etkili bir yöntem beklerdim. Öyle bir şey yapsalardı da ikna olsaydık uydunun gereksizliğine... Hakikaten protestoları bu ise...
Başbakan televizyonda köpürdü yine. Taşlı sopalı Molotof kokteyli öğrenci mi olurmuş, buna protesto mu denirmiş. Dahası fırlatılan uydu nedeniyle övünmeleri gerekirken lastik yakmaları hangi akla mantığa sığarmış. Öğrencilere uygulanan şiddeti eleştiren hocalar olmaz olsunmuş. Onları yetiştirdiği gençlik bu ise batarmışız.
Taşlı sopalı Molotof kokteyli öğrenci protestosundan yana değilim ama uydu fırlatılmasından ille de gurur duyulması gerektiğini de düşünmüyorum. Bir hocanın öğrencisine sahip çıkması da tam tersi iyi bir şeydir.
Nasıl olacak da orta yolu bulacağız? Nasıl olacak da bu ülke, ortalığı savaş alanına çevirmeden meramını anlatır hale gelecek? Öğrencisinden başbakanına ne zaman sakin olmasını öğreneceğiz?